Bugün 12 Eylül öncesine, 12 Eylül sürecine ve sonrasına ekonomi açısından bakalım.
Söze, her üç evrenin başlıca kahramanını anımsatarak başlayalım:
Turgut Özal...
Türkiye 1979’dan 1980’e girerken gazetelerin manşetlerinde terörün yanı sıra şu tür haberler de yer alıyordu:
“3 günlük petrol dövizi kaldı.”
“IMF ile görüşmeler olumlu sonuçlanmak üzere...”
“Bursa’da 20 fabrika fueloil yokluğu nedeniyle kapatıldı.”
Dönemin Başbakanı Süleyman Demirel’in müsteşarı Turgut Özal yeni bir ekonomi programı hazırladı. Karma ekonomi bırakılacak, tam liberalleşme hedefli yeni bir yol tutulacaktı.
Aynı günlerde dönemin Genelkurmay Başkanı Orgeneral Kenan Evren ve kuvvet komutanlarının imzasını taşıyan bir mektup Cumhurbaşkanı Fahri Korutürk’e iletilmişti. Mektubun ilk cümlesi şöyle başlıyordu:
“Ülkemizin içinde bulunduğu son derece önemli siyasi, ekonomik ve sosyal ortamda...”
***
Özal bu mektubun ardından, parlamentonun açık, hükümetin işbaşında olmasına karşın askerlerin evet demeyeceği bir ekonomi programının yürümeyeceğini düşünüyordu.
Özal, Evren ve kuvvet komutanlarına bir ekonomi brifingi vermeyi önerdi. 24 Ocak kararları önce Evren’e anlatıldı. Evren, bu programı desteklediğini söyledi.
Bu olurun ardından 24 Ocak’ta açıklanan kararların ana hatları şunlardı:
- Devletin tekelindeki üretim alanları yerli-yabancı özel sermayeye açılacak.
- Yabancı sermaye özendirilecek.
- Kamu harcamaları kısıtlanacak.
- Tarımda sübvansiyon kaldırılacak.
- Zarardaki KİT’ler kapatılacak.
- Faiz sınırını devlet değil, piyasa koşulları belirleyecek.
- İhracata dönük sanayileşme hedeflenecek.
- Yüzde 30 devalüasyon yapılacak.
- Gerçekçi kur politikasına geçilecek.
Bu kararlar açıklandığı gün, sokaktaki insanın gerçek geliri yüzde 30 küçüldü.
Kararların mimarı Turgut Özal, 12 Eylül darbesinden sonra kurulan hükümetin ekonomiden sorumlu başbakan yardımcısı oldu.
Artık 12 Eylül’le birlikte Demirel yasaklıydı, Özal 12 Eylül ekonomi yönetiminin aklıydı.
Serbest piyasa düzeninde en hızlı büyüme bankerlerde oldu. Bir yıl içinde banker sayısı bini geçti. İnsanlar bir puan fazla faiz için banker banker dolaşıyordu.
Piyasanın en büyük dilimine sahip olan Banker Kastelli batınca, sistem de çöktü. İntihar edenler oldu.
Özal 13 Temmuz 1982’de istifa etti. Kısa bir süre kenara çekildi. Kendisini çok partili hayata hazırladı.
6 Kasım 1983’te 12 Eylül Anayasası ile yapılan ilk genel seçimlerde yüzde 45.1 oy alarak iktidara geldi.
Özal, Başbakanlığı süresince 24 Ocak kararlarının ruhundan ayrılmadı. Koltuğa oturur oturmaz yaptığı ilk iş şu oldu:
Faizsiz bankacılık sisteminin önünü açan kararnameyi çıkarmak.
***
Özetlemek gerekirse siyasetin ayrılmaz bir parçası olan ekonominin yönetimi, 12 Eylül’den önce Özal’daydı, 12 Eylül askeri yönetimi boyunca Özal’daydı, seçimlerin ardından sivil yönetime geçildiğinde yine Özal’daydı.
Ve bugün...
10 yıllık AKP iktidarı, demokrasinin üç kahramanı olduğunu düşünüyor:
Menderes, Özal, Erdoğan...
Bir anlamda 12 Eylül’ün sadece anayasası değil, ekonomi anlayışı da sürüyor.
Özal’ın rol oynadığı dönemler herhangi bir özel yorum gerektirmeyecek kadar açık.
Gelinen noktada, “darbelere karşıyım” demek, “kansere karşıyım” demek kadar aklı başında herkes tarafından kabul gören bir yaklaşım. Asıl olan, öncesiyle sonrasıyla hiçbir darbe ortamını bünyesinde barındırmayacak bir toplumsal beden yaratmak.
Yorum Gönder