Emir Yüksek Yerden - Emin Çölaşan

SEVGİLİ okuyucularım, siyasetin suları bu yıl da durulmayacak, hiç umulmadık olaylara tanıklık etmeyi sürdüreceğiz. Bunlar olurken sanmayın ki medya sizi günlük olağan haberler dışında her konuda bilgilendirecek!
Hayır, özellikle Tayyipgillerin hoşuna gitmeyecek olumsuz haberler sizden ya gizlenecek, ya da en görünmez bir biçimde verilecek.
Biliyorsunuz, adına yandaş medya denilen bir topluluk var. Televizyonların ve gazetelerin büyük çoğunluğu artık bunların eline geçmiş durumda. Bu medyanın görevi AKP iktidarına gaz vermek, övgüler düzüp milleti bu yolla kandırmak.
Bunların başında iki ayrı kesimden oluşan para babası patronlar var.
1- Yaşam biçimleriyle aslında iktidarın adamı olmayan, ama AKP’nin ve hükümetin sözcülüğünü korku belasına yapanlar… Çünkü onlardan her birinin devletle ve hükümetle milyarlarca dolarlık işleri, İş ve İhale beklentileri var.
Bunların en ünlüleri Aydın Doğan, Turgay Ciner, Mehmet Emin Karamehmet, Erdoğan Demirören, Ferit Şahenk gibiler. Bunların elinde Hürriyet,  Posta, Radikal, Habertürk, Akşam, Güneş, Milliyet, Vatan gibi gazeteler var.
Televizyonlarına gelince -eksiklerimi bağışlayın- Kanal D. CNN-Türk, NTV, Show, Skytürk, Star, Habertürk, hepsi onların elinde.
2- Bu iktidarı ideolojik olarak ekleyenler. Bunlar yeni yetme değil. En baştan günümüze kadar her zaman Tayyip’e destek verdiler ve onun iktidarı döneminde çok büyük paralar kazandılar.
Bence bunlar ilk gruptan daha saygın. Hiç değilse çizgileri öteden beri belli. Bunları da şöyle ayırmak mümkün:
Fethullah tayfası, liboşlar, şeriatçılar, Kürtçüler, özgürlük ve demokrasi palavrası sıkanlar. Tamamının özelliği, açık ya da örtülü Atatürk düşmanlığı…
Bunların gazete ve televizyonlarını saymaya kalkışsam yer kalmaz. Gazetelerden bazıları Zaman, Yeni Şafak, Star, Bugün, Sabah, Takvim, Akit, Taraf…
Televizyonları: TRT ve tüm kanalları, Bugün, Kanal-7, Samanyolu, Beyaz TV, Ülke, Kanal-A, Tv-net, Kanal 24, TGRT, Mehtap, Mesaj ve daha niceleri.
Eksiklerimi yine bağışlayın.
Yukarıda iki ayrı bölümde saydığım tüm gazete ve televizyonlar iktidar propagandası yapan. Tayyip’e gaz veren medya organları…
Şimdiye kadar olduğu gibi, bu yıl yine onların iktidardan yana beyin yıkama çabalarına tanık olacaksınız. Hazırlıklı olun!
***
Bu bağlamda size birkaç örnek vereyim, medyanın nasıl korkutulduğunu görün, Sabah gazetesi ve atv’ye TMSF el koydu, ihale yoluyla satılacaktı. Birkaç holding talip oldu, ihaleye girmeye niyetleri vardı. İsimleri duyuldu.
Sonra günün birinde onlara “Yüksek yerlerden” bir telefon emri geldi. Aslında rica (!) idi. Gayet yumuşak bir dille şöyle deniliyordu:
“İhaleye girmezseniz İyi olur!”
Hiçbiri giremedi. Girmek biraz sıkardı!
Sadece iktidara yakın olan Çalık Grubu’nun girmesine izin verildi çünkü Sabah Grubu’nu onların alması isteniyordu.
Tek tabanca girdiler ve işi aldılar.
Bundan bir süre önce, o ihaleye girmesine izin verilmeyen şirketlerden birinin en büyük yetkilisine İzmir’de rastladığımda sordum:
“Bu söylenenler doğru mu? Size izin gerçekten verilmedi mi?”
Dürüstçe anlattı:
“Aynen doğrudur. Biz de medyaya girmeye niyetlenmiştik ama rica (!) edildi, ihaleye giremedik!”
Türkiye’de yeni düzen işte boyle.
Sadece medya patronları değil, en büyükleri dâhil, bütün firmalar, gruplar, holdingler ve işadamları iktidar tarafından korkutulmuş durumda. Sıkıyorsa içlerinden biri mızıkçılık etsin, başına neler geleceğini görsün!
Bakınız, ekonomide ve ülke genelinde şu rezaletler yaşanırken bir tanesi olsun ağzını açabiliyor mu?
İçlerinden birinin olanlara karşı eleştiri getirdiğini duyuyor musunuz?
Hiçbiri ağzını açamaz çünkü açtığı anda başına vergiciler gönderilir, devletle olan tüm işleri sıfırlanır, alacakları ödenmez ve en büyük şirketler bile en geç bir yılda batırılır.
AKP’ye teslim bayrağını yıllar önce çekmiş olan Aydın Doğan’ı bile az daha batırıyorlardı.
İşte bu ortamda korktu, küçülmeye, sahibi olduğu iki gazeteyi Milliyet ve Vatan ‘ı satmaya karar verdi.
Parayı bastırıp almaya niyeti olanlar, neresi okluğunu kolayca talimin ettiğiniz “Yüksek yerlere” önceden sormak zorundaydı.
“Efendim bizim böyle bir niyetimiz var, bunları satın almamızın bir sakıncası olur mu? Emirleri nedir?”
Yanıt geldi:
“Alsınlar!..”
Ve aldılar!

Onu İyi Tanıtsın

GAZETECİ arkadaşımız Can Dündar televizyon için yeni bir dizi hazırlayacakmış. Bu dizide ustası, yanında yıllarca çalıştığı ve ciğerinin içini bildiri Mehmet Ali Birand’ın yaşam öyküsü anlatılacakmış.
Bu gibi diziler önemlidir ve tek taraflı, sadece övgülerle dolu olmaması gerekir. Belgeselde bizim Mehmet Ali’ye,  yaşamının çok önemli bir parçası olan ‘dolandırıcılık hikâyesi de mutlaka sorulmalıdır.
Kısaca anımsatayım: Belçika vatandaşı Mehmet Ali Birand geçmişte TRT’ye program yapardı. O sırada Brüksel’de yaşayan bu arkadaş 32. Gün isimli programını Belçika’dan hazırlayıp TRT’ye gönderir ve çok büyük paralar kazanırdı. Buraya kadar olanlara itirazımız yok.
Ancak günün birinde TRT Teftiş Kurulu, gelen ihbarları araştırmaya başladı. Mehmet Ali düzmece belgelerle, sahte ve üzerinde oynanmış faturalarla devlet kurumundan çok büyük paralar tırtıklıyordu.
TRT müfettişleri bu olayı araştırmak için çeşitli Avrupa ülkelerine gittiler.
Toparlanan belgeler korkunçtu! Mehmet Ali resmen sahtekârlık yapıp TRT’yi dolandırıyordu, faturasını getirip parasını tahsil ettiği bazı şirketler hayali idi! Bazı faturaların üzerinde oynama yapmış, örneğin 100 dolarlık faturanın başına 1 koyup TRT’den 1.100 dolar götürmüştü.
Bazı harcamaları ise hiç yapmamış, düzmece belgelerle yapmış gibi göstermişti.
***
Her devrin adamı Mehmet Ali, o sırada TRT Genel müdür olan ve kamuoyunda Bizanslı Tayfun olarak bilinen Tayfun Akgüner’in koruması ve kollaması altındaydı. Müfettişler karşılarına çıkarılan bin bir güçlükle raporlarını bitirdiler.
Mehmet Ali’nin sahtekârlık yaptığı, TRT’yi büyük miktarda ve göz göre göre dolandırdığı belgelenmişti.
Bunun üzerine mecburen savcılığa şikâyet edildi ve hakkında iki ayrı kamu davası açıldı.
İlk dava Ankara 17. Asliye Ceza Mahkemesi’nde görüldü. Bu aşamada Mehmet Ali TRT den tırtıkladığı tüm paraları iade edeceğini bildirdi. Ancak bu yetmedi. Mahkeme kendisine dolandırıcılık ve evrakta sahtecilik suçlarından 11 ay 20 gün hapis cezası verdi.
Bu karar Yargıtay tarafından onandı ve kesinleşti. Eğer 12 ay ceza alsaydı hapis yatacaktı. İyi yırttı!
Aynı suçtan ikinci bir davası vardı, davada mahkeme “Olay gerçek ve belgelidir, ancak zamanaşımına girmiştir” kararı verdi.
***
Mehmet Ali Birand gibiler, Türk basınının kimler tarafından nasıl yozlaştırıldığının somut örneğidir. Bütün bu olaylar sonrasında hiç utanmadan 32. Gün programına devam etti. Karşısına Başbakanları,  Adalet Bakanlarını, başka hükümet yetkililerini oturtmayı bile başardı!  Bu ülkeyi yönetenlerin hiçbiri –ekranda bir saat görünmek uğruna- kendisine “Sen dolandırıcılıktan hüküm giymiş birisin, ben senin gibi birinin karşısına oturmayı reddederim” diyemedi.
Can Dündar onun belgeselini yaparken, aman işin bu TRT-mahkeme-hüküm boyutunu unutmasın !
Yoksa Mehmet Ali Birand belgeseli eksik kalır, tadına tam varamayız!

Emin Çölaşan/SÖZCÜ

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget