Parasız Eğitimin Ürünü Tahsin Yücel - Ali Sirmen

Sevgili,
Benim kuşağımın, düşünce suçundan yargılananlara alışık olmasına karşın, 6 Ekim günü Beşiktaş Adliyesi’ndeki duruşmada, sanık sandalyesinde tutuklu Berna Yılmaz ile Ferhat Tüzer’i görünce, birden boğazıma bir şeyler düğümlenmesinin nedeni, bana göre çocuk sayılacak kadar gencecik olmalarıydı sanırım.
Sonra düşündüm, aslında onlara da alışkın olmamız gerekirdi, o kadar genç çok tutuklu görmüş, hatta o yaşta, faşizmin astığı gençlere bile tanık olmuştuk.
Ama unutmayalım, o zamanlar bizler de gençtik, gençliğe uzaktan bakanlardan değildik.
Bir de, bizim “Acaba tahliye kararı çıkar mı?” merakıyla izlediğimiz duruşmada, gençlerin işin bu yanına şöylece bir dokunduktan sonra, yine inatla, parasız eğitimin zorunluluğundan söz edip, bunu istemenin bir yurtseverlik görevi olduğunu dirençle yinelemelerinden etkilendim. Akıbetlerinden çok, davalarıyla ilgiliydiler.
Ertesi gün, Galatasaray’dan ağabeyim ve can dostum Atila Alpöge ile hızlı feribotla, Yenikapı’dan Yalova’ya giderken, bunları konuşuyorduk. Bir ara gözümüz ufuk çizgisindeki gökdelenlere takıldı.
Son zamanlarda göğe doğru yükselen binalar bana hep, Tahsin Yücel’in enfes eseri “Gökdelen”i hatırlatıyor.
***
Daha önce sana fevkalade bir öngörünün ürünü olan bu eserden söz ettiğimde, içinde yazanlar öngörüydü; şimdi onların gerçekleşme aşamasına vardık bile artık. Bu yüzdendir ki, “Gökdelen”den yakında yeniden söz edeceğim.
Hem benim hem de Atila’nın Galatasaray’dan birkaç sınıf büyüğümüz olan Tahsin Yücel’i anımsamamıza, ufuktaki gökdelenler neden olmuştu.
Ama Tahsin Yücel konuşmamızın ortasına cuk oturmuştu.
Çünkü o gençlerimizin özgürlüklerini hiçe sayarak canı gönülden savundukları parasız eğitimin parlak ürünlerinden biri.
Tahsin Yücel, Elbistan’da ilkokulu bitirdikten sonra, girdiği parasız yatılı (o zamanın deyimiyle leyli meccani) sınavını kazanmış ve Galatasaray’da okuma hakkını edinmiş, tıpkı yine Elbistanlı olan Ahmet Abdik gibi…
İkisi de ilkokulu bitirdikten sonra, maddi imkânları elvermediğinden eğitime devam edebilmek için, devlete başvurmak zorunda kalmışlar ve sınavda başarılı olduklarından olumlu yanıt almışlardı.
Uzatmayalım, bugün Tahsin Yücel Türk yazınının köşe taşlarından biridir. Ve o da, biz de, yazdığı değerli eserleri parasız eğitime borçlu bulunmaktayız.
Onunla aynı dönemde parasız eğitim olanağından yararlanarak Galatasaray’a gelen Ahmet Abdik ise, son olarak GS Üniversitesi’nden emekli olmuş, Sorbonne’da da ders vermiş seçkin bir matematik profesörüdür.
***
Hiç unutmuyorum, bundan 45 yıl kadar önce, bir konuşmasında İlhan Selçuk aynen şunları söylemişti:
-Arkadaşlar, bu ülkede nice yetenekli genç olanaksızlıktan yok oluyor. Hepsine imkân sağlansa, bugün bizim yerimizde bizden çok daha ileri ve üstünleri olurdu.
Demek ki, parasız eğitim, yalnız vatandaşın bireysel hakkı değil, bütün bir toplumun toplumsal hakkıydı.
Tahsin Yücel’i yalnız eserlerinden değil, aynı zamanda, hepimizin yaşamında unutulmaz izler bırakan, ortak öğretmenimiz Necdet Kut’tan da biliyorum.
Tahsin Yücel hazırlık sınıfında, Necdet Hoca’nın verdiği kompozisyon görevini tamamlamış, sonuna da kendisine ait bir dörtlük eklemiş.
İki gün sonra, Necdet Hoca gelip öğrencisine “aferin” demiş ve eklemiş:
- Çok güzel olmuş, ama bana sorarsan, sen şiir değil düz yazıya yönel, ileride romanlar yazarsın.
Aradan yıllar geçtikten sonra, eserlerini birbiri ardından sıralayan Tahsin Yücel’den söz ederken Necdet Kut’un gözlerinin nasıl parladığını anımsıyorum.
Bir öğretmen öğrencisine çok şey verebilir, bir öğrenci öğretmenine Tahsin Yücel’in Necdet Kut Hocası’na verdiğinden daha değerli ne verebilir ki?

Ali Sirmen/Cumhuriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget