Stanley Kramer’in filmidir.
Nürnberg Duruşması. 1961 yılında yapılmış.
2. Dünya Savaşı bitmiştir.
Hitler döneminin suçluları yargılanmaktadır.
Dönemin adalet bakanı ve dört yargıç, verdikleri kararlar nedeniyle yargılanmaktadır.
Mahkeme heyeti, üç Amerikalı yargıçtan oluşur.
Başkan rolünde Spencer Tracy var.
III. Reich’ın Adalet Bakanı Burt Lancaster.
Mahkemenin askeri savcısı Richard Widmark.
Sanık avukatı Maximillian Schell.
Dava; Nazi döneminin siyasal iktidarını arkasına alan yargıçların adaletsiz kararlarla yaptıkları haksızlıkların yargılanmasıdır.
Yargıçlar kendilerini, yasalara uymak zorunda olduklarını, ülke sevgileri nedeniyle bu kararları verdiklerini söyleyerek savunurlar.
Avukat, coşkulu savunmasında Hitler döneminin bütün ülkelerin katıldığı bir suç olduğunu, bu durumun Alman halkını suçlayarak düzelmeyeceğini belirtir.
Uydurma suçlamalarla insanlar idam edilmiş, zihinsel özürlü kabul edilenler kısırlaştırılmış, Yahudiler toplama kamplarında en ağır koşullara mahkûm edilmiş, gaz odalarında öldürülmüştür.
Yargıçlar kararlarını yasalara uygun verdiklerini, öteki yapılanlardan haberleri olmadıklarını söyleyerek kendilerini savunurlar.
İçlerinde adalet bakanlığı yapmış olan Ernst Janning (Burt Lancaster), fanatik avukatın bir sanığı ezişine dayanamayarak ayağa kalkar:
“Yapılanlardan hepimiz sorumluyuz” der. “Yanımızdaki komşumuz alınıp götürülürken biz neredeydik? Bütün haksızlıklar bağıra bağıra açıklanırken biz neredeydik? Yanıbaşımızda zulüm yapılırken biz neredeydik? Sorumluyuz, bu açık” der.
Bu arada mahkemeye Amerikan siyasilerinden baskı yapılır.
Almanların kazanması gerektiği, komünist Sovyetlere karşı Almanya’nın bir güç olacağı, bu nedenle beraat ya da hafif cezalar verilmesi mahkeme başkanına telkin edilir.
Kararda, hepsine “ömür boyu hapis cezası” verilir. Başkan kendi adalet vicdanına uygun hareket etmiştir.
Hapisteki eski adalet bakanının “olup bitenlerden haberinin olmadığına inanmasını” isteyen sözlerine mahkeme başkanı şu yanıtı verir:
“İlk verdiğiniz kararda idam edilen kişinin suçsuz olduğunu biliyordunuz değil mi?”
İlk adaletsiz karardan sonrasına bakmaya bile gerek yoktur.
***
Yargıçlar, arkalarında siyasal güç olduğu zaman bunun hiç değişmeyeceğini sanırlar. Savcılar, siyasal gücün kendilerinin de gücü olduğunu sanırlar.
Sanık kürsüsünden savcıya ve yargıçlara baktığım zaman bunu çıplak olarak görürdüm.
12 Eylül döneminin askeri mahkemesinde Barış Derneği davasının tutuklu sanıklarıydık.
Kararı önceden verilmiş bir davada yargılandığımızı biliyordum.
Yargılama süreci bir usülün yerine getirilmesiydi.
O koşulların adaletine hiç güvenmedim.
İstenen cezayı tutukluluk olarak çektireceklerinden emindim.
Arkadaşlarıma da bu kanımı söylemiştim. Dediğim gibi oldu.
İddianamede istenen ceza sonuna kadar tutuklu olarak çektirildi.
Tutuklu olarak. Sonuna kadar.
Hapiste koğuşa gelen yargıç adaylarına şunu söylemiştim:
“Yargıçlık stajına mutlaka üç ay hapiste olağan koşullarda yatarak eğitim görme şartı konmalıdır. Hekimlere de stajlarında üç ay hastanede hasta gibi yatma şartı konmalıdır. İçeride yatmanın ne olduğunu öğrenmek eğitimin çok önemli bir parçasıdır.”
Savcı tahliye istemlerinin reddini talep eder.
Yargıçlar tutukluluğun devamına karar verirler.
Sonra savcı ile yargıçlar resmi araçla evlerine giderler.
Tutuklu sanıklar koğuşlarına, hücrelerine dönerler.
Yargılama devam etmektedir.
Adalete güvenmek gerekir.
Adalet er ya da geç yerine getirilecektir.
***
Nürnberg Duruşmaları sonuna gelmişti.
Amerikalı yargıç valizlerini topladı.
Spencer Tracy, bu büyük aktör, düşünceli duruşunu sürdürerek evine dönmeye hazırlanıyordu.
Bu filmde gördüğü gerçekler bu büyük aktörü nasıl etkilemişti? Bunu bilemiyoruz.
Benim gözlerim neden yaşarmıştı? Ben biliyorum.
Siz de biliyorsunuz…
Erdal Atabek/Cumhuriyet
Yorum Gönder