BİR cumhuriyeti yemek ve kemikleriyle cumhuriyetçi olmayan bir rejim pişirmek niyetiyle anayasa masasına oturulmaz. Çünkü, on sekizinci yüzyıldan beri “Anayasacılık” denen düşünce akımının tarihinde ana hedef daha özgürlükçü, daha demokratik, daha insancıl bir ortaklık belgesi yazmak olmuştur. Bu hedefe ters düşen niyetlerle oturulan sofralara pek hayırlı anayasa metinleri konmaz ve öyle sofralardaki yamyamlık karşısında iyi niyetli insanların etkisi sınırlı kalır.
En ibretli örnek, yıllardır düzineleri aşkın çabalara karşın bir türlü tam düzeltilemeyip bugünlere gelen şimdiki anayasadır. Amerikan usulü bir başkanlık getirme niyetiyle oluşturulan 1982 Danışma Meclisi’ndeki çalışmalarda Profesör Aldıkaçtı’nın sağduyulu yaklaşımı bile hâlâ temizlenemeyen bazı pürüzlerin o metne girmesini engelleyemedi.
Elbet böyle bir girişten sonra, “Daha özgürlükçü, demokratik, insancıl olmak ne demektir ki ona göre davranalım? Bunlar belirsiz, göreceli kavramlar değil mi?” denecektir. Öyleyse, belirgin olmak için bazı ipuçlarına bakarak, masaya oturanların niyetlerini çözümlemek ve bu oturuşta otoriterlik, tarikatçılık ve bölücülük niyetlerinin bulunup bulunmadığına iyi bakmak gerekir.
Başkanlık sistemi istemek, Türk toplumunun gelişme çizgisi ve bugünkü durumu açısından, özgürlükçü, demokratik ve insancıl rejim yönünde bir yaklaşım mıdır, yoksa daha sınırlayıcı, höthöt ve Atlantik ötesinin kötü taklitçiliğine özenen bir rejim hevesinin dışa vurulması mı?O açıdan, masaya çağıranların ve oturanların böyle bir niyet besleyip beslemediklerini araştırmak gerekmez mi?
Böyle bakınca, anayasanın değiştirilemez maddelerini değiştirme niyetiyle masaya gelenlerde de demokratik görünümlü sinsi bir sivil darbe niyeti sezmez misiniz?
Mümtaz Soysal/Cumhuriyet
Yorum Gönder