Siz siz olun klasik cemaat-yandaş medyada cümlelerden cımbızla çekilmiş başlıkların etkisinde kalmayın. Satır aralarına da saklanmış olsa gerçeği yansıtan sonuç bilgilendirmeleri bulmaya çalışın. Ankara gazetecilerinin “Darbelere karşı duran Genelkurmay Başkanı” sıfatını yakıştırdıkları Hilmi Özkök’ün Ergenekon davası tanıklığından çıkan sonucu, CHP lideri Kılıçdaroğlu çok yalın özetledi; “Ergenekon davası çökmüştür. Keşke daha önce gelip ifade verseydi” dedi.
Önceki gün tamamını izlediğim duruşmada, aslında haber yazmayacak olsam da gazetecilik alışkanlığı ile aldığım sonuç notları yolda gözden geçirirken önce savcı, sonra sanık ve avukatlarının çok sayıda sorularına Sayın Özkök’ün verdiği yanıtlarda sonuç cümlelerinin, altının çizilmesi kastı da olmaksızın kaçınılmaz aynı içeriklerde sayısız kez yinelendiklerini gördüm. “Herhangi bir işlem yapılmayı gerektirmeyecek bilgiler, belgelerdi.. İstihbarat değerleri yoktu, ciddi bilgiler değildi, dezenformasyon amaçlı olabilirlerdi, işlem yapılacak ciddiyette bulamadım, istihbarat için ilgili birimlere yolladım, oralardan da bir dönüş olmadı, imha ettim.” Şaka değil, sorulan sorular Ergenekon darbe örgütü davasına esas yapılan MİT’ten gönderilmiş raporlar, şemalar, Ayışığı, Yakamoz. terör örgütü, darbe suçlamaları kapsamına girebilecek ilgili tüm davalarda iddianamelerde sürekli sözleri edilen belgelere ilişkindi.. Dönemin Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök, görev yaptığı sürelerin bütününe yönelik olarak hiçbir darbe girişimi olmadığını, sonuç olarak hiçbir işlem yapmadığını söylüyordu. Kimi soruları yanıtlarken de “Darbe girişimi var desem, görevim, sorumluluğum gereği işlem yapmam gerekirdi” açıklamasını eklemeyi unutmuyordu..
Dosyaları daha bir ayrıntılı izlemiş, dahası ilk suçlamalar sürecinde darbe yargılamalarından çok anlamlı sonuçlar beklentisi içinde olmuş, söz konusu gündem üzerinden TSK, Özkök’ü yakından izlemiş, birçok söyleşi de yapmış Ankara gazetecilerinin kimilerinin farklı cümlelerle Özkök’ün tanıklığı üzerinden vardıkları ortak sonuçlar var. Özkök’ün darbelere karşı duruşu, açıklamalarının doğruluğunun altını kalın çizgilerle çizerek iddianameler, yargılamalarda, en çok da medyada bugüne kadar öne çıkarılmış darbe bilgi ve belgeleri üzerinden, darbe-terör örgütü suçlamalarının ağırlığının kalmadığını savlıyorlar. AKP iktidarlarına karşı TSK içinde, Özkök’ün kendisi için de geçerli olduğunu söylemekten kaçınmadığı kaygılar karşısında, Özkök’e rağmen, onun bilgisi dışında, TSK içinde, bağlantılı olarak dışında oluşturulmuş terör örgütlenmeleri, darbe girişimleri, kanıtları varsa, davaların ancak bunlar üzerinden yürütülmesi gerektiğini savunuyorlar..
***
Biliyorsunuz, “yıllar süren ön tutukluluklar; özel yargı süreci işleyişinin bir bütün olarak, insan hakları, hukuk devleti düzeni, demokrasi sivil yargı düzenine aykırı olduğunu, askeri darbe hukuku işleyişini aratan olumsuzlukta işlediği, çok ağır bir sivil darbe, siyasi operasyon sonuçları ürettiği..” görüşünü en başından savunmuş olarak; söz konusu yargılamalara darbecilik operasyonları olarak bakıp savunmuşlar penceresinden kimi sonuçları önce sizlerle paylaşmayı yeğledim.. Aslında gazetecilik etiğinin asgari sınırlarında her zaman buluşabildiğim kimi arkadaşlarımın, iddianamelere benden çok daha iyi okumuş olsalar da, askeri darbeler hukuku deneyiminden geçmiş bizlerin bakış açısından farklı, kimi öncelikleri, satır aralarını kaçırdıklarını düşünüyordum. Özetle toptancı, kişi ile suç arasında somut ceza ilişkisi kurulmamış, kanıtlandırılmamış yargılamaların bütünü için, dünya hukuk düzeni içinde geçerli kriter, insan hakları, hukuk düzenine saygı değil, siyasal suçlama, sonuç alma, bedel ödetmedir.
Siyasi yargılamalarda çok açık amaç kişi ve örgütlerin siyaseten cezalandırılmaları, mahkûm edilmeleridir. Yargılama ve cezalandırmaların hukuk devleti düzenine uygunluğu aranmaz. Diktatörlükler, askeri-sivil darbeler sürecinde çok geçerli olan bu yöntemlerin sivil demokratik düzenlerde geçerli olamamaları gerekir.. Özetle somut, bire bir darbe girişimleri, derin devlet suçları, hele de cinayetleri ile hesaplaşma ne kadar demokrasinin önünü açar, darbeler dönemini kapatırsa, bu gerekçelere dayandırılarak yeni bir iktidar yapılanmasının önünü açmak üzere muhalefetini teslim almaya yönelik hukuku ve vicdanları yaralayacak yargılamalar, toplumsal sindirme etkisi yapsalar bile, ağır insan hakları, hukuk ihlalleri yanında uzun süreçte tersine sonuçlar bile üretebilirler..
Sayın Özkök’ün tanıklığının bütünü üzerinden, duygularımla değil, 12 Mart-12 Eylül darbe hukuku yargılamalarını izlemiş, sonuçlarına da tanıklık etmiş biri olarak bir değerlendirme yapmaya çalışmalıyım.. Suçlamalara konu olan ana iddialar, belgeler çok sınırlı.. Davaya dayanak yapılan şu ünlü MİT raporunu işleme almama gerekçesini açıklarken Özkök’ün; “Ciddi bulmadım, işleme koymadım, örgüt şeması mantıklı bile gelmedi, istihbarat başkanlığına gönderdim, geri dönüş almadım..” tanımlamalarını yapıyorsa, bize söz düşer mi? “Yargılama zaten siyasal amaçlı, hukuk kriterleri geçmez” diyorsanız, yanıtım “Hukuk terazisi işlemiyorsa, halkın, kamuoyunun vicdan terazisi de mi tamamen bozuldu” sorusu olacak..
Yorum Gönder