Oktay Akbal, hem ustamızdır, hem dostumuzdur. Lisedeyken “Önce Ekmekler Bozuldu”yla tanıdık, “Garipler Sokağı” ile ezberledik; “Vatan”da birlikte çalışmışızdır. Oktay Akbal gece sekreteriydi, İhsan Ada’nın yardımcısıydı, şimdi editör diyorlar. Oktay Akbal da gazetecidir ama, edebiyatçılığı çok daha ağır basar, kime sorsanız onun için edebiyatçı der, ne güzel.
Köşe yazarlığını “Cumhuriyet”te hiç aksatmadan sürdürüyor. Hele siyasetle, edebiyatla ilgili yazıları, o günleri yaşayanlara çok ilginç gelir.
* * *
“Cumhuriyet”teki son yazısında (2 Ağustos 2012) Nâzım Hikmet’in kaçışında tereddütleri olduğunu yazmış...
Bu olay hakkında az çok bir şeyler biliriz, üstelik biz de değil, ilgilenen herkes bilir.
Lakin, dedik ya Oktay Akbal’ın 62 yıl sonra hâlâ gideremediği “tereddüdü” vardır, yani kararsızlığı ve duraksamazlığı...
Oktay Akbal, 1950’li yılları anlatıyor ve Nâzım Hikmet’in kaçışını...
Nâzım Hikmet, afla cezaevinden çıkmıştı, Oktay Akbal da böyle anlatmaya başlıyor:
“Ben şaşmışımdır; bunca korunan, saklanan, bir yere gitmemesi için takipte bulunulan şair, nasıl olmuş da yoldan geçen Rumen vapuruna bir motorla gitmiş... Yıllar sonra öğrendik, bir genç, motoruyla onu yoldan geçen gemiye götürmüş, olmuş bitmiş!.. Kaçmaması için bütün tedbirler alındığı halde nasıl olmuş da Nâzım Hikmet bu işi başarmış; demek bilerek kaçmasına göz yumulmuş!..”
Peki niye?
Acaba, yoksa...
Oktay Akbal’ın tereddüdü devam ediyor:
“O günlerin hükümeti Nâzım’ın ülkeden gitmesini mi istemiş, buna bilerek mi göz yummuş!.. Nerdeyse, askere alınacaktı Nâzım! Oysa Deniz Harp Okulu’ndan çıkmıştı. Ama bilinmezdi, belki de askerde öldürülürdü! En iyisi, dünyaca tanınan bir büyük şairin ülkesinden uzaklaştırılması iktidardakiler açısından çok daha iyiydi.”
Akbal’ın kuşkusuna, tereddüdüne bir şey diyemeyiz ama, Nâzım Hikmet’i bir tekneye bindirip, tesadüfen rastladıkları Romen şilebine aktaran, “bir genç”in adı da, sanı da bellidir; bunun kitabını yazmış, televizyonlarda anlatmış, çoğunuzun tanıdığı Refik Erduran‘dır.
Bize kalırsa, Oktay Akbal‘ın ondan kuşku duymasına “acaba” diye tereddüt etmesine gerek yoktur.
Peki, niye, o günün iktidarı niçin böyle yapmıştır?
Oktay Akbal’ın tereddüdü de bu ya!
Yazıya başlarken “af konusu”nu işlemeyi düşünmüş, sonra kafasındakileri bir araya getirince bir tereddüt yazısı çıkmış.
Bakın, yazısını nasıl bitiriyor:
“Gelelim genel af konusuna!.. Rahşan affını niye anımsatıyorum. Rahşan Ecevit’in yaptığını niye Emine Erdoğan yapmasın! Emine Hanım da genel bir aftan yana niye olmasın? Rahşan, bu eylemiyle tarihe geçti, Emine Erdoğan da tarihte yer almak istemesin? Evet, toplum büyük bir genel af bekliyor, asker sivil herkes!”
“Usta olmak” kolay mı?
Nâzım Hikmet’le başlar, Emine Erdoğan’la bitirirsin...
Yorum Gönder