TAM Türkçesini bir türlü bulamadığımız bu İngilizce sözcüğü “pazıl” diye okusanız yanlış olmaz; tam karşılık bulmaktaki beceriksizliğimiz yüzünden zaten öyle yapıyoruz ve dilimize karşı bir büyük ayıp daha işlemiş oluyoruz. İşin tuhafı şu ki, her yaştan Türkler olarak, hepimiz de pekâlâ anlıyoruz ne demek istediğimizi: Pazıl, parçalarını yan yana getirdiğinizde büyük resme vardığınız bir çeşit sabır oyunu. Belki çok yaşlılarımızın bir bölümü çocukluklarındaki “tokalak” sözünü ve her yanına resim parçaları yapıştırılmış dört köşeli küçük tahta oyuncakları anımsarlar ama, parçalarıyla kuleler köprüler falan da yaparak oynandığı için, şimdikilerin tıpkısının aynısı sayılmaz onlar.
Her neyse, artık “yap-boz” falan da denen bu tür bulmacaların ortak özelliği, ortaya çıkacak resmin ne olacağını önceden az çok biliyor ya da oyunun bir aşamasında fark ediyor olmanızdır.
Oysa, şimdiki dünyanın dış politika “bulmaca”larında son resim ortaya çıkınca ya da hafiften görünür gibi olunca sevinme ya da rahatlama vakti çoktan geçmiş, pişmanlığa ve dövünmeye sıra gelmiş demektir. Türkiye-Suriye ilişkilerinin cicim aylarında Amerikan-İngiliz medyasının bazı yorumlarını okuduğunuzda “Büyük Ortadoğu Tasarımı”nı kestirebilseniz bile, Kuzey Afrika ülkelerindeki kanlı olayların ve bugünkü gerilimlerin niteliğini bilebilir miydiniz?
Daha doğrusu, sürecin bir noktasında Suriye sınırımızın güneyinde, gelecekteki Kürt devletine eklenecek parçanın şimdiden oluşturulmaya başlanacağı aklınıza gelir miydi?
Londra-Washington ikilisi söz konusu ülkeler konusundaki bilgi birikimleri ve geniş olanakları sayesinde kendi çıkarlarına en uygun sonuçlara adım adım yaklaşmayı becerebiliyor. Düşe kalka da olsa, adım adım ve hedef şaşmadan.
Çünkü, varmak istedikleri bulmaca sonucunun resmi var zihinlerinde ve beliren durumları yan yana getirme yöntemlerini akıllıca kullanabiliyorlar. Onlar hedeflerine yönelip bölge coğrafyasının sınırlarını hallaç pamuğu gibi atarken, yıkıntıların tozu dumanı altında kalmamak isteyen bir Türkiye, başkalarının hesaplarına uymak yerine kendi Cumhuriyetinin ilkelerine her zamankinden daha sıkı tutunmak ve sorunlara çare ararken aklın ve bilimin yolundan asla şaşmamak zorundadır. Başka türlüsü yıkıma katılmak olur.
Yorum Gönder