Ergenekon davasında tanık olarak dinlenilen eski Genelkurmay Başkanı emekli Orgeneral Hilmi Özkök, 2003 yılında MİT tarafından Genelkurmay Başkanı ve Başbakan’a gönderilen “Ergenekon” şeması ve belgelerinin sorulması üzerine “Hâlâ üzerinde işlem yapılabilecek bir evrak olarak düşünmüyorum” dedi. “Ergenekon” adını ilk defa MİT’in belgesinde gördüğünü ifade eden Özkök, “Ergenekon belgesinde büyük tutarsızlık vardı. Askeri yönden izahı mümkün olmayan bir mantık hatası vardı. Şemada kıdemsiz komutanlar kıdemlilerin üstünde yer alıyordu. Ben belgeyi İstihbarat Başkanı’na gönderdim. İnceler, ciddi bir durum olursa bana bildirir. Ancak böyle bir şey olmadı. Belgeler, MİT Müsteşarı tarafından kağıt şeklinde verildi” dedi.
Özkök, daha önce alınan ifadesi okunduğu sırada da basında aleyhine kampanya yapıldığını ifade ederek, bir gazetenin tanınmış yazarının kendisi hakkında 18 yıl yurt dışında kaldığı ve ülke gerçeklerinden haberdar olmadığı şeklinde yazı yazdığını söyledi.
***
Özkök’ün bahsettiği, Tuncay Güney’in el yazısı ile çizdiği şemadır. Bu şemadaki gazetecilerin adlarını Tuncay Güney’e işkence yapan polislerin verdiği, görüntülü olarak ispatlanmıştır. Bu görüntüler de MİT’e aittir ve Ergenekon duruşmasında seyrettirilmiştir. Fakat, ne gariptir ki Ergenekon davası bu şema üzerine oturtulmuştur.
Hilmi Özkök “hakkımdaki kampanyalar” derken hangi gazetecileri kastediyor bilmiyorum ama, “İrtica diye gürleyenler vatan satılırken niçin sessiz” başlıklı yazımdan dolayı beni Adalet Bakanlığı’na şikayet ettiğini, 301’den yargılandığımı ve beraat ettiğimi biliyorum..
***
Hilmi Özkök, 2003 yılında Türk Silahlı Kuvvetleri mensuplarına hitaben yayınladığı, 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlama mesajında, “Bir taraftan dünyada yaşanan son gelişmeler, enerji kaynaklarını kontrol altında tutma girişimleri, şiddetini gittikçe artıran etnik ve köktendinci akımlar ve bunun sonucunda oluşan uluslararası terör ortamı, diğer taraftan ülkemizde yeniden hız artıran gerici ve ayrılıkçı cereyanlar Silahlı Kuvvetlerimize yeni ve zorlu görevler yüklemektedir. Öte yandan, dünyada artan yeni demokratik değer yargıları ve değişen egemenlik kavramları bu yeni ve zorlu görevin başarılabilmesinde yeni konsept ve doktrinlerin üretilmesini zorunlu kılmaktadır. Bu yeni dünyada akıl, bileğin gücünü etkisizleştirirken, kendi gücünü yüceltmekte, kanın, barut kokusunun yerini bilgi ve itidal almaktadır” diyordu.
Ben ise “Silahlı kuvvetler ne kadar sağlam durursa dursun, dahili cephe çözülmekte değil midir? Düşman, milli teşebbüslerin, milli kurumların içine bile nüfuz etmiş değil midir?
Dahili cephenin çözülmesini seyretmekle, Türk İstiklal ve cumhuriyeti korunabilir mi Sayın Özkök?” diye soruyordum.
***
Hilmi Özkök, bir Yunan gazetesine, AB üyeliğinin egemenliğin kısmen devrini öngörmesinin Türkiye’yi AB üyeliğinden caydırmaya yönelik bir unsur olarak konuşulmadığını söylüyordu.
Özkök, bugünkü dünyada egemenlik tarifinin değişmiş olduğuna dikkat çekiyordu.
Ben ise “Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Başkomutanı, egemenlik tarifinin değiştiğini söylerse, TBMM salonunda asılı bulunan Atatürk’ün ‘Egemenlik kayıtsız şartsız milletindir’ sözünü nereye oturtacağız?
Anayasa’nın başlangıç ilkelerini, değiştirilemeyecek niteliklerini ne yapacağız? Türk Silahlı Kuvvetleri’nin birinci vazifesi bu ilkeleri korumak değil midir?
Kaldı ki egemenlik tarifini kim değiştirmiştir, niçin değiştirmiştir, bunları Sayın Özkök bilmiyor mu?
‘Karşılıklı bağımlılık’ diyorlar ama, kim kime bağımlı oluyor?
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin başkomutanı böyle derse, elbette bundan cesaret alanlar da Türklük ve Müslümanlığı negatif değer gibi gösterir veya Tayyip Erdoğan’ın yaptığı gibi doğrudan Türk kimliğini ortadan kaldırmaya cüret edebilir...
Türk Silahlı Kuvvetleri’nin Atatürk’ün yolundan zerrece ayrılmaması, Türkiye’nin güvencesidir. Sayın Özkök’ün bu temel yapıyı değiştirmeye ve Türk egemenliğinin sınırlandırılmasını kabul etmeye hakkı ve yetkisi yoktur! Egemenlikten taviz verilmez... Zaten bütün bu yapılanlar Anayasa suçudur!” diyordum.
Haklı olduğum şimdi anlaşılmadı mı?
Yorum Gönder