Nihayet beklenen gerçekleşti ve Genelkurmay eski Başkanı Hilmi Özkök, Ergenekon Davası’nın geçen hafta perşembe ve cuma günleri yapılan duruşmalarında tanık olarak dinlendi. E. Orgeneral Hurşit Tolon ve Genelkurmay eski Başkanı İlker Başbuğ gibi sanıkların ve avukatlarının iyi hazırlanmış, gerçeğin açığa çıkmasını sağlayacak soruları Özkök’ü hayli sıkıştırdı.
Özkök’ün Ergenekon davasında dinlenmesi hiç kuşku yok ki geçen haftanın en önemli gelişmesiydi. Çünkü Özkök, Ergenekon ve Balyoz davalarının en kritik tanığıydı. Ergenekon tertibinin hazırlanmasında Özkök’ün önemli bir rolünün olduğuna ilişkin ciddi iddialar vardı. Kendisinin de doğruladığı gibi; “Ayışığı” ve “Yakamoz” gibi kodlarla anılan ve darbe planları olduğu ileri sürülen dosyaların yüklü olduğu CD, kendisine görevdeyken ulaştırıldı. Özkök, bu CD’nin “kaynağının belirsiz olduğunu ve meşru bulmadığını” belirterek işlem yapmadığını söyledi.
Sanılanın aksine Özkök’ün bu davranışı iyi değil, kötü bir tutumdur. Çünkü eğer bu CD güvenilmez, kaynağı belirsiz ve meşru değilse, bu tertibin hazırlandığı açıktır. Dolayısıyla Genelkurmay Başkanı önlem almalı ve ilgili komutanları uyarmalıydı. Bunu yapmadığı ortaya çıktı.
Özkök’ün Ergenekon-Balyoz tertibinin bir parçası olup olmadığına dair somut bir bilgi bulunmasa da olayların akışı, politik tavrı ve Özkök’ün iktidarla ilişkileri böyle bir bağın şu ya da bu düzeyde bulunduğunu büyük ölçüde doğruluyor. Özkök sözünü ettiği CD’nin nereden ve nasıl geldiğini, kimlerin hazırladığını, amacın ne olduğunu öğrenemeyecek konumda bir asker değildi, genelkurmay başkanıydı.
Bilindiği gibi, Ergenekon tertibine paralel olarak aynı dönemde bir de “Özkök efsanesi” oluşturulmaya çalışılmıştı. Bu efsaneye göre, güya darbe yapılmasını “demokrat paşa” Hilmi Özkök önlemiş. Eğer onun gibi “demokrasiye inanmış” bir genelkurmay başkanı olmasaymış, darbeciler amaçlarına ulaşacaklarmış vs. Bu “demokrat paşamız” o dönemde hayli parlatılmıştı. Gerici basında ardından övgüler dizilmişti.
***
Antrparantez belirtelim ki, genelkurmay başkanı da olsa şartları oluşmuş ve hazırlıkları tamamlanmış bir askeri müdahaleyi, böyle bir eyleme kalkışanlar vazgeçmedikçe tek başına hiçbir komutan önleyemez. Bilindiği gibi 27 Mayıs 1960’da genç subaylar kendi Genelkurmay Başkanlarını, Orgeneral Rüştü Erdelhun’u tutukladılar ve hapse attılar. Erdelhun’un affedilmesi için 27 Mayısçı albaylara, binbaşılara cezaevinden yazdığı acıklı mektuplar arşivlerde duruyor. Yine hatırlatalım, 27 Mayısçılar birkaçı hariç TSK’daki bütün generalleri ve amiralleri ordudan ihraç ettiler. Öyle ki, 300 civarında generalin olduğu ordudan tam 270 general ve amiral tasfiye edildi.
Dolayısıyla şu “darbeyi önleyen demokrat komutan” efsanesi tam bir palavradan ibaret!
Hilmi Özkök’ün mahkemede birinci gün verdiği ifadeler gerçekte iç tutarlılıktan yoksundu. Ne tam olarak iddiaları doğruluyor ne de yalanlıyordu. Ancak, sözleri savcılık iddianamesindeki görüşlerin doğru olabileceği yönünde bir ağırlık taşıyordu. Nitekim İslamcı, muhafazakâr ve yandaş medya ile Taha Akyol ve Avni Özgürel gibi sağcı yazarlar, Özkök’ün sözlerini iddianamenin teyit edilmesi şeklinde yorumladılar.
Ancak Özkök, özellikle ikinci gün, nasıl bir vicdan muhasebesinden geçti bilemeyiz ama beklenenin aksine savcılığın iddialarını değil, savunmanın tezlerini doğruladı. Özkök, ikinci gün verdiği ifadelerle deyim uygunsa Ergenekon iddianamesini çökertti.
Beklenmedik bir gelişmeydi.
***
Anlayacağınız yakın tarihimizin bir “Hilmi Özkök Olayı” var. Hilmi Özkök, gerçekten de "darbe" ve "darbecilik" gibi kavramların hayli hafifletildiği şu günlerde üzerinde önemle durulması gereken bir kişilik. Şimdi isterseniz bu isme biraz daha yakından bakalım ve kim “darbeci” kim “demokrat” anlamaya çalışalım.
Biraz geriye giderek, yakın geçmişte yaşananları hatırlamakta, olguları ortaya koymakta yarar var. AKP-Cemaat blokunun devleti ele geçirme hamlesinde ilk ve en somut çatışma aslında 2003 Ağustos ayında yaşandı. Ergenekon ve Balyoz soruşturmaları kapsamında tutuklanan ya da davaya dahil edilen üst düzey eski askerlerin önemli bölümü 2003 yılındaki Yüksek Askeri Şûra (YAŞ) toplantısında emekli edildi. Görevdeki subaylar ise önce tutuklandı sonra da dün yapılan 2012 YAŞ toplantısında tasfiye edildiler. (Ayrıntılarını manşetteki haberimizde okuyacaksınız.)
Gelişmeleri yakından izleyenler hatırlayacaktır; 2003 yılı Ağustos ayında yapılan YAŞ toplantısında ordunun komuta kadrosu neredeyse tamamıyla değiştirildi. Öyle ki, söz konusu toplantıda 27 Mayıs 1960'dan sonra Cumhuriyet tarihinin en büyük general tasfiyesi gerçekleştirildi. Tam 54 general ve amiral emekli edildi. Bu operasyon, ordunun sistem üzerindeki ağırlığını azaltmaya yönelik en kapsamlı girişimdi.
***
Eğer yakın tarihte gerçek bir “örtülü” ya da “sivil” darbeden söz edilecekse, bu darbeyi Bülent Ecevit'in başkanlığındaki 57. Hükümet’in devrilmesinde, Türkiye'nin 3 Kasım 2002 erken genel seçimlerine götürülerek AKP'nin iktidara taşınmasında aramak gereklidir. DSP’yi parçalayıp, Türkiye’yi erken seçime götüren güçler kimlerse, AKP’yi iktidara taşıyanlar da onlardır.
Gerek Ecevit Hükümeti’nin düşürülüp Türkiye'nin erken seçimlere götürülmesi, gerek AKP'nin iktidara taşınması, gerekse 54 generalin emekli edilmesi sırasında Genelkurmay Başkanı Orgeneral Hilmi Özkök'tü.
Ecevit Hükümeti’nin devrilmesi operasyonunun sivil ucunda Kemal Derviş, askeri ucunda da Hilmi Özkök bulunuyordu. O dönemde komuta kademesindeki askerler, bazı gazeteciler aracılığıyla Ecevit'e sağlık sorunları nedeniyle çekilmesi yönünde haber gönderiyorlardı (Bu gazetecilerden biri de Radikal'in halen Ankara Temsilciliği görevini yapan Murat Yetkin'di ve bunu açıkça yazdı.)
Balyoz davasından tutuklu yargılanan Birinci Ordu eski Komutanı Emekli Orgeneral Çetin Doğan, Ergenekon soruşturmaları sırasında açıkça Hilmi Özkök'ü "köstebek" olmakla suçladı. Üzerinde çok sayıda değişiklik ve eklemelerin yapıldığı bilirkişi raporlarıyla kesinleşen belgelerin AKP Hükümeti’ne Hilmi Özkök tarafından verildiğini ileri sürdü. Yani Çetin Doğan, Hilmi Özkök’ün Ergenekon ve Balyoz tertibinin içinde olduğunu açıkça ileri sürdü. Özkök ise, bu iddialara hiçbir zaman net bir yanıt vermedi.
Özkök mahkemede verdiği ifadelerle ruhunu mu temizledi bilemiyoruz. Ne dersiniz?
Yorum Gönder