30 Temmuz Pazartesi günü duruşma salonu konuklarımızın arasında Melike Demirağ da vardı.
Cuma günkü gergin duruşmanın ardından, pazartesi günü izleyici bölümünde daha geniş bir yelpazenin olabileceğini düşünmüştüm ama, daha birkaç gün önce koğuş arkadaşım Barış Pehlivan’la adını andığımız Sevgili Demirağ aklıma gelmemişti.
Sabah duruşma başlamadan 5-10 dakika önce sanıklar ve izleyiciler farklı kapılardan salona alınıyor. Mahkeme heyeti gelene dek 5-6 metre mesafeden bağırarak sohbet ediliyor.
Melike Hanım’la sıcak bir selamlaşmadan sonra, “Arkadaş” şarkısına gönderme yapmak için şunu demeye hazırlanıyordum:
“Arkadaşlar, salona en eski-meyen arkadaş geldi!”
Demirağ daha önce davranıp “Ben bir şarkı söylemek istiyorum” dedi.
Hepimiz sustuk... Demirağ söyledi:
“Bir kıvılcım düşer önce, büyür yavaş yavaş
Bir bakarsın volkan olmuş, yanmışsın arkadaş
Dolduramaz boşluğunu ne ana ne gardaş
Bu en güzel, bu en sıcak duygudur arkadaş
Ortak olmak her sevince, her derde, kedere
Ve yürümek ömür boyu, beraberce, el ele
Olmasın hiç o ta içten gülen gözlerde yaş
Bir gün gelip, ayrılsak bile seninle arkadaş”
***
Salonun havası şarkıyla birlikte tümüyle değişti. Bambaşka bir iklim oluştu. Sanki bir buluşma yerindeydik. Müziğin gücü salonda biriken her şeyi silip süpürmüştü.
Demirağ’a hepimiz teşekkür ettik. Hissettiklerimizi aklımıza gelen ilk sözcüklerle paylaştık.
12 Eylül’ün o en karanlık günlerinde ışıyan “Arkadaş” şarkısı, ikinci 12 Eylül’den, yani 12 Eylül 2010 referandumundan sonra şekillenen “yargıtatörlük” salonlarında bir kez daha yankılandı.
Ve bir kez daha gördük...
Türküleri yakanlar, yasaları yapanlardan daha güçlüdür.
Sonradan öğrendim ki Melike Demirağ’ın Silivri’ye gelme kararı da, geldikten sonra yaptığı açıklamalar da sosyal medya ortamında çok tartışılmış. Demirağ kendisini en güzel şekilde ifade etmiş.
Silivri’ye bizimle dayanışma için gelen herkese karşı kendimi ayrıca sorumlu hissediyorum. Onlar, İ-kinci 12 Eylül faşizminin getirdiği her türlü dayatmaya, karalamaya göğüs gerip Silivri’deki hukuksuzluğun bir nebze olsun duyurulmasına katkıda bulunuyorlar.
İddiayla söylüyorum; Silivri’ye gelip birkaç duruşma izleyen kişi şunu söyleyecektir:
“Burada her şey var, hukuk yok!”
***
Demirağ’ı ağırladığımız gün duruşma salonunda, çok heyecanlı, güler yüzlü, arada bir adımızı haykırarak bizi selamlayan bir genç vardı. Bizi seçmekte zorlanıyordu, belli bir oranda görme özürlüydü. Ama gönül gözünü dört açmıştı. Yalnız gelmişti.
Dikkatimi çekti; nasıl geldiğini sordum. Silivri, kolayca ulaşılacak bir yer değil.
Volkan, Pendik’te oturuyormuş. 05.15’te evden çıkmış, Haydarpaşa trenine binmiş. Söğütlüçeşme’de inmiş. 06.15’te metrobüse binmiş, Avcılar’a gelmiş. Avcılar’dan Silivri otobüsüne binmiş, Silivri garajından dolmuşla 09.30’da cezaevi bitişiğindeki duruşma salonuna gelmiş.
Aynı gün Beylikdüzü’nden, Ümraniye’den, Küçükçekmece’den gruplar halinde gelenler vardı. Çoğunluğu kadındı. Aralarında “CHP Kadın Kolları adına geldik” diye haykıranlar vardı.
Onların içtenliklerini, mücadele azimlerini ayrıca selamladıktan sonra şöyle seslendim:
“CHP Kadın Kolları’ndaki canlılık ne güzel... Bu gidişle CHP’nin bundan sonraki tüzük değişikliği, erkeklere kota verilmesi için olur!”
***
Arkadaş’ça bitirelim...
Sevgili Melike Demirağ, ne iyi ettiniz...
Bu yazıya koyulmadan önce, “Bir kıvılcım düşer” diye başlayıp şarkıyı mırıldandım... Hücre duvarları ne güzel yankılandı.
Zalimlerin, iktidar medyabazlarının demir parmaklıkları varsa...
Yurtseverlerin, kalemini kırmamak için bedel ödeyenlerin “Demirağ”ları var...
Yorum Gönder