Emekli Büyükelçi Şükrü Elekdağ, ''AKP, Suriye krizinde öngörüsüz ve basiretsiz davrandı. Esad, elindeki Kürt kozunu başarıyla oynadı. PKK, 28 yıldır hayal ettiği bu çok önemli hedefini savaşsız gerçekleştirdi'' dedi
İçişleri Bakanı İdris Naim Şahin, kan vermek için gittiği Kızılay merkezinde görevliye soruyor: “Yabancı vatandaşlarımız da kan bağışında bulunuyorlar mı?'' Görevli cevap veriyor: “Siz hangi ülke vatandaşısınız?''
Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğlu'nun hayalperest, öngörüsüz politikası, ötelere gidemeden daha Suriye sınırında duvara tosluyor. Ama Davutoğlu'nun AKP çevrelerinde büyük itibar gören kitabı “Stratejik Derinlik'' adını taşıyor!..
Kısacası Temel fıkrasını andıran olayların çoğaldığı şu günlerde “akil'' insanların düşüncelerine her zamandan daha fazla ihtiyaç duyuluyor.
Bu “akil'' kişilerden biri de, Şükrü Elekdağ... Dış politika konusundaki öngörüleri, her zaman doğru çıkan emekli Washington Büyükelçisi, eski CHP Milletvekili Şükrü Elekdağ ile aylık röportajlarımızı sürdürüyoruz.
İşte Şükrü Elekdağ'ın “Suriye Krizi''nin bugünü ve yakın geleceğiyle ilgili çarpıcı analizleri:
HÜKÜMET ÇARESİZ KALDI
UĞUR DÜNDAR: AKP Hükümetinin, Suriye krizindeki tutumu nedeniyle, Büyük Kürdistan Devleti’nin temellerinin atılmasına yol açtığı iddia ediliyor. PKK ve onun Suriye kolu olan PYD'nin, sınırımız boyunca geniş bir alanı hakimiyeti altına aldığı bildiriliyor. PKK/PYD kontrolündeki bu bölgenin, Barzani'nin başkanlığını yaptığı Kuzey Irak Bölgesel Kürt Yönetimi ile birleşeceği, sonra da Büyük Kürdistan Devleti'ni kurmak için sıranın, İran’la Türkiye’den toprak koparılmasına geleceği öne sürülüyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
ŞÜKRÜ ELEKDAĞ: AKP Hükümeti, Esad’ın kısa sürede devrileceği ve Müslüman Kardeşlerin iktidara geleceği umuduyla hesapsız-kitapsız yola çıktı. Ancak Esad rejiminin gösterdiği güçlü direniş karşısında çaresiz kaldı. Şimdi de kendisini şoka sokan ve Türkiye üzerindeki PKK tehdidini ağırlaştıran bir durumla karşılaştı. Kuzey Suriye aniden PKK/PYD yönetimine geçti ve burada otonom bir Kürt bölgesi kuruluverdi. Bu, PKK’nın 28 yıldır hayal ettiği ve büyük kayıplar vermesine rağmen elde edemediği bir hedefti. AKP’nin öngörüsüzlüğü ve basiretsizliği nedeniyle, PKK bu çok önemli hedefini savaşsız zayiatsız, gerçekleştiriverdi. Askerlerini stratejik nedenlerle Şam ve Halep bölgesine çekme ihtiyacını duyan Esad, PKK’ya “ben askerlerimi buradan çekiyorum, gelin yerleşin'' mesajını iletince, terör örgütü derhal Türkiye sınırı boyunca uzanan Kobani, Amude, Afrin, Tırbespi ve Ayn El Arap’a yerleşti ve kontrolü ele aldı. Suriyeli Kürtlerin başkentleri olarak gördükleri 750 bin nüfuslu Kamışlı da PKK’nın kontrolüne girdi. Görüleceği üzere, Esad elindeki Kürt kozunu AKP Hükümeti’ne karşı başarıyla oynamış bulunuyor. Ankara’nın bu gelişmeyi öngörememesi ve hazırlıksız yakalanması tabii çok vahim bir hata. Kuzey Suriye’de bağımsız bir Kürt devleti veya özerk siyasi bir yapı kurulması halinde, bu durum PKK’ya sadece harekat kabiliyeti değil ayni zamanda muazzam moral destek sağlar. Türkiye’deki toplumsal tabanının güçlenmesine yol açar. Artık PKK asgari, Suriye ve Irak’taki Kürtlerin elde ettiklerinin kendisine verilmesini talep eder. Peki büyük resme bakınca ne görüyoruz? Gördüğümüz, özerk veya bağımsız statüdeki Kuzey Suriye Kürtleriyle Irak Kürtlerinin birleşmeleri veya yakın işbirliğine gitmeleri ve bu suretle yakın zamana kadar bir hayal olmaktan ileri gitmeyen büyük Kürdistan projesinin artık somut bir nitelik kazanmasıdır.
BARZANİ'NİN HAYALİ
UD: Kuzey Suriye’nin PKK/PYD kontrolüne girmesi, AKP Hükümeti’nin Barzani’ye aşırı güven duymasından ve Suriye’deki Kürt hareketini Barzani vasıtasıyla kontrol edebileceğine inanmasından mı ortaya çıktı?
ŞE: Evet, tamamen öyle. Hükümet, Kuzey Suriye’de olayların Türkiye aleyhine gelişmesinin önlenmesi hususunda umudunu Barzani’ye bağlamıştı. Nitekim, Barzani’nin girişimiyle 12 Temmuz’da PKK’nın Suriye kolu olan Demokratik Birlik Partisi (PYD) ile 16 Suriyeli Kürt Partisini temsil eden Kürt Ulusal Konseyi (KUK) arasında uzlaşmaya varıldı. Her iki taraftan 5’er temsilciyle bir Kürt Yüksek Konseyi (KYK) kuruldu. Yani görünürde, Suriyeli Kürt partiler ile PYD birbirleriyle çatışmayacaklar, enerjilerini Esad rejiminin son bulması için sarf edeceklerdi. Ama olaylar bu doğrultuda gelişmedi ve silahlı bir güç olan PYD, Kürt Konseyi’nde yönetime hakim oldu. Bunu takiben de, PKK/PYD Kürt bölgelerinde demokratik özerklik ilan edip yönetimi kent konseylerine devrettiklerini ilan ettiler... Esasında bu konuda Ankara iki vahim hata yaptı. Birincisi, Suriye’de iç savaşla birlikte Kürtlerin bağımsızlık yönünde adım atacaklarının ve PKK ile PYD unsurlarının sınırı geçip PKK bayrağını kuzey Suriye’ye dikeceklerini görememek için kör olmak lazım. İkincisi de, Suriye’nin Kürtlerle meskun bölgelerindeki olayların kontrolü hususunda Barzani ile çok sıkı işbirliğine girilmiş olması temelden yanlıştı. Çünkü, Barzani’nin Büyük Kürdistan’ı kurma hayaliyle yanıp tutuştuğunu sağır sultan dahi duymuştu.
''HAVLAR AMA ISIRMAZ''
UD: Başbakan Erdoğan, ''Kuzey Suriye’de bir terör örgütünün kamplaşmasına ve bunun ülkemiz için bir tehdit unsuru olmasına müsaade etmeyiz... Oraya müdahale bizim en tabi hakkımızdır. Bütün tedbirleri alıyoruz. Silahlı kuvvetlerimiz ve ilgili birimlerimiz çalışmalarını sürdürüyor'' dedi. Ayrıca, PYD’nin Kamışlı ve Afrin gibi yerleşim merkezlerinde kontrolü ele almasına karşın, tampon bölge veya güvenli bölge seçeneklerinin de uygulanabileceğini söyledi. Bu açıklamaları nasıl değerlendiriyorsunuz?
ŞE: Başbakan’ın bu sözlerinin ciddi bir siyasi kararlılığı yansıtıp yansıtmadığını anlamak için AKP Hükümetleri’nin uygulamalarına bakmak lazım. 2002’den bu yana PKK’nın Türkiye’de yaptığı katliamları önlemek ve örgütün Kuzey Irak’taki varlığına son vermek amacıyla TBMM, kararlar aldı. Dört kere TSK’ne sınır ötesi operasyon yapma yetkisi verdi. Fakat PKK’nın yoğun kanlı eylemlerine rağmen AKP Hükümeti terörü kaynağında vurup kurutmak hususunda hiçbir zaman bir karar alma irade ve cesaretini gösterip askere görev vermedi. Bu durum tabiatıyla, Erdoğan Hükümeti’nin inandırıcılığını ve dolayısıyla politikasının caydırıcılık boyutunu yok etti. Nitekim bir süre önce Reuters, Türk yönetimi “havlar ama ısırmaz'' yolunda bir yorum yaptı. Müdahale konusuna gelince, Rusya Dışişleri Bakanı Sergey Lavrov, “Suriye’de güvenli bölge ya da insani koridor açılmasına yönelik BM Genel Kurulu'na getirilecek önerileri kabul etmeyeceklerini'' açıkladı. Yani, Rusya, Türkiye’ye şöyle bir mesaj veriyor: “BM’nin onayı olmadan Suriye topraklarına askeri kuvvet sokmaya kalkışırsan bu gayri meşru olur.'' Bu şartlarda, Ankara’nın, tampon bölge veya güvenli bölge seçeneklerine başvurması halinde, Rusya ve İran’ın da buna tepki olarak Suriye’ye asker sokmaları ve belirli bölgeleri koruma altına almaları riskini göze alması gerekiyor. Başbakan bölgesel dengeleri altüst edecek ve yeni provakasyonlara yol açacak böyle bir riski göze alabilir mi? Yani, müdahale söylemi kamuoyunu yatıştırma amacını güden sözlerden ibaret. Esasen AKP Hükümeti, Washington’un onayını almadan tampon bölge veya güvenli bölge kurulması hususunda bir karar veremez. Bu konuda Washington’la somut bir planlama da ancak Kasım ayındaki başkanlık seçimlerinden sonra yapılabilir.
CİN ŞİŞEDEN ÇIKTI
UD: Suriye’nin bölünmesi ciddi bir olasılık mı?
ŞE: Evet... Suriye’de cin şişeden çıkmış durumda. Esad’ın en son bu seçeneğe başvuracağı tahmin olunuyor. Yani sahil şeridinde Lazkiye merkezli bir Alevi devleti kurulması ve Hıristiyanların bunun bir parçası olmaları ciddi bir olasılık. Bu durumda, bir Sünni ve bir de Kürt devleti ile İsrail sınırında bir Dürzi devletinin kurulması kaçınılmaz olacak. Bu formül, Suriye’de Sünniler ile Aleviler arasında kanlı çatışmaları engelleyebilecek bir niteliğe sahip. Ruslar da üslerinin devamını sağlayacak böyle bir formülü destekleyebilir. AKP iktidarı bölünmeye karşı. Çünkü bu takdirde bir Kürt devletinin kurulması kaçınılmaz. Ancak, gidişat bu doğrultuda...
TÜRKİYE OYUNA GELDİ
UD: Bir de Kuzey Irak Kürt Yönetimi’nin kuzey Suriye üstünden bir petrol boru hattıyla denize çıkma ihtimali doğuyor...
ŞE: Suriye parçalandığı takdirde Suriye’nin kuzeyinde PKK/PYD kontrolünde bir Kürt Federe devleti veya Kuzey Irak’taki gibi otonom bir yapılanma oluşacak. Irak Bölgesel Kürt Yönetimi de Irak’tan Akdeniz’e kadar uzanacak bu Kürt koridorundan petrolünü Türkiye’ye ihtiyaç duymadan dünyaya pazarlayabilecek. Barzani’nin böyle bir hedefi ve hayali olduğu da biliniyor. İlginç olan, Başbakan Erdoğan’ın kısa süre önce TV’de kendisiyle yapılan röportajda Suriye’nin kuzeyindeki gelişmeleri değerlendirirken “Kuzey Irak’ın böyle bir planı olabilir'' diyerek, açıkça Barzani’nin ikili oynayabileceği olasılığını dile getirmesidir. Başbakan’ın böyle ağır bir ithamda bulunması için somut bilgilere sahip olması gerekir. Bu şüpheler doğruysa, o zaman Barzani’nin, Ankara ile ilişkilerini sıcak tutarken, bir yandan da Kuzey Suriye’de otonom Kürt bölgesinin oluşması için çalıştığı, yani Türkiye’yi oyuna getirdiği anlaşılır. Bu mümkün mü? Gerçek durum, Davutoğlu’nun Erbil’e yapacağı ziyaretten sonra belki netleşebilir.
PKK'ya karşı sert önlemler alınmadı
UD: PKK’nın asker ve polisimize saldırılarının ardı arkası kesilmiyor. Hükümetin terörle mücadele ve “Kürt sorununa'' çözüm bulma hususunda tutarlı bir stratejisi var mı?
ŞE: Bundan bir yıl önce PKK Silvan’daki saldırısıyla 13 askerimizi şehit etmek suretiyle Oslo müzakerelerini ve İmralı ile “barış görüşmeleri (!)'' sürecini çökertti. Diyarbakır’da “demokratik özerklik'' ilan etti. PKK’nın bu şekilde hareket etmesinin nedeni Arap Baharı’nın Türkiye’ye de sirayet edeceği beklentisiydi. Bu görüşle ve KCK örgütlenmesinden de yararlanarak PKK ülkemizdeki Kürtleri kalkışmaya çağırdı. Ama bundan bir sonuç alamadı. PKK’nın bu tutumuna son derece sinirlenen Başbakan Erdoğan PKK’ya karşı sert önlemler alınacağını ilan etti ve devletin zirvesinde şöyle bir strateji saptandı:
1) Öcalan izole edilecek, hem İmralı, hem de Kandil’le görüşmeler kesilecek,
2) Kandil’in eylem yapma kapasitesi kırılacak,
3) BDP ve Kürt siyasetçiler içinden müzakereye yatkın ve Kürtlerin gerçek taleplerini dile getirecek kadroların ön plana çıkması sağlanacak ve onlarla müzakere edilecek,
4) KCK’ya karşı operasyonlar sürdürülecek,
5) Barzani, PKK’nın dağdan indirilmesinde önemli bir rol üstelenecek. Ancak, aradan bir yıl geçmesine rağmen bu strateji uygulanamadı. PKK’nın silahlı gücü kırılamayınca örgütün BDP ve Kürt siyasetçiler üzerindeki sindirici, korkutucu etkisi azaltılamadı. Bu durumda umut edildiği gibi BDP’nin çözülmesi veya BDP’nin PKK ile arasına mesafe koyması gerçekleştirilemedi. Bu nedenle de Kürt kökenli vatandaşlarımızın gerçek temsilcileriyle görüşme süreci başlatılamadı... Ayrıca Barzani’ye bağlanan ümitler de tamamen boşa çıktı. Zaten PKK’nın silahsızlanmaya ikna edilmesi ve dağdan indirilmesi Barzani’nin kapasitesinin çok ötesinde bir şeydi.
UD: Sayın Elekdağ teşekkür ederim. İsabetli analizler yaptınız ve okurlarımızı aydınlattınız.
Yorum Gönder