Bir Ay Devir-Teslim Bir Güzel Dernek - Işık Kansu

Bir Ay Devir-Teslim Bir Güzel Dernek
Fıkra, Ozan Sağdıç’tan:
“Ramazan geldi çattı. Oruç tutacak mısın” diye sormuşlar; bir gün öncesi ramazanın.
“Hele bir düşüneyim” demiş Baba Erenler. “Düşünmesine düşün de, bu ne kadar sürer?”
“Öyle kolay kolay karar verebilir miyim?” demiş Bektaşi, “En az bir ay düşünmeliyim.”
Muhtıra sohbeti yaptığını açıklamasına karşın diğer silah arkadaşları gibi cezaevinde tutulmayan eski Genelkurmay Başkanı Hilmi Özkök’ün son ifadesi; Balyoz davası sanıklarından Albay Erdal Akyazan’ın geçen yıl mahkemede verdiği ifadeyi anımsattı. Akyazan, demişti ki:
“12 Eylül’de sürüldüm, gözlerim bağlı, ellerim sandalyeye kelepçeli sopa yiye yiye sorgulandım. Bana; 12 Eylül’ü taklit edip o darbeden kopya çekip sen de darbe yapacakmışsın, 11 Eylül’de neredeydin dediler. Ben; ‘Bu nasıl olabilir?’ diye size bakıyorum. Siz de bana bakıyorsunuz ve susuyorsunuz. Savcı gözlerinde şimşekler çakarak; ‘13 Eylül’de neredeydiniz?’ diye soruyor. Ben darbeye karşı çıktığım için sorguda dayak yiyordum. Kenan Evren 13 Eylül günü Çankaya’da Atatürk’ün koltuğuna otururken siz neredeydiniz?
Olması gerekenin tersine ben masumiyetimi ispatlıyorum, savcı suçu kanıtlayamıyor, savcının alması gerekip de almadığı ifadelerin alınmasını ben talep ediyorum, siz susuyorsunuz.
Beni; önüme katıp savaşa savaşa, süre süre denize döktüğüm 7 düvelin hukukunda hak aramaya mecbur bıraktınız. Yüreğim paramparça. Siz, susuyorsunuz.
Kırgın ve kızgınım ancak asla küskün değilim. Vatan ‘ana’ gibidir. Seçemezsiniz, sadece seversiniz. Ne olursa olsun seversiniz. Siz ne kadar susarsanız susun, ben bu ülkeyi sevmeye devam edeceğim.”
Albay Akyazan, “omuzlarındaki yıldızları samanyolu kadar çok olan dört eski komutana”, yani Hilmi Özkök, Aytaç Yalman, Yaşar Büyükanıt ve İlker Başbuğ’a da seslenmiş ve demişti ki:
“Vatansever bir subay bizi sırtımızdan hançerledi. Yalan söyledi, tuzak kurdu. Hançer sırtımızda. Ey benim eli öpülesi komutanım. Canım çok yanıyor. Gel buraya; ya hançerin hepsini sok bitir bu işkenceyi ya da çek çıkar hançeri sırtımdan ve sar yaramı. O zaman seni affeder miyim? Asla! Yaramı sarsan da artık seni affetmem. Bana emir-komuta etmiş olma onurunu senden sonsuza kadar geri alıyorum. Ne onu yapıyorsun, ne bunu. O zaman da sorarlar adama. Peki ne için yaşıyorsun?”
Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği (YKKED), 11 yıl içinde 20 şube ve 40 temsilcilikten oluşan bir demokratik kitle örgütüne dönüştü. Derneğin güleç yüzlü, çalışkan önderi Prof. Dr. Kemal Kocabaş; nitelikli öğretmen yetiştiremeyen ve adaletsizlikler-eşitsizlikler üreten eğitim sistemi ile sorunları olan herkese derneğin kapılarının açık olduğunu belirtip ilk 10 yıllık süreç içinde konferanslar, sempozyumlar, çalıştaylar, belgeseller, sergiler, onur ödülleri ile Köy Enstitüleri konusunda farkındalık yaratmak, bir gerçekliği topluma sunmak amaçlı çalışmalar yaptıklarını aktardı. Önümüzdeki süreçte tüm çalışmalarını “Cumhuriyetin 100. yıldönümünde eğitim ve kültüre bakışta nasıl bir Türkiye” öngörüsüne dayandırdıklarını söyledi:
“Önümüzdeki yıllarda okulöncesinden yükseköğretime ülkenin eğitim ve kültür sorunlarının çözüm önerileri üzerinde ilerici bir düşün atölyesi üreterek siyaset kurumuna yol gösterici çalışmalar üretecektir. Bu çalışmalarıyla tüm yurttaşları ülkenin sorunları üzerinden imeceye-dayanışmaya ve söz söylemeye dayalı bir platformda buluşturmayı hedeflemektedir.”
Kocabaş’a, “Karanlık günleri aşacak mıyız?” diye sorduk. Her zamanki tutarlı iyimserliği ile yanıt verdi:
“Ülkenin karanlık bir süreçten geçtiği çok açık. Ülkenin akıl ve bilimden yana olan kuruluş ekseni başka bir eksene dönüştürülüyor. Otoriterlik, tekseslilik ve korku kültürü tüm ülkeyi etkiliyor. Anayasa üzerinde bile yurttaşlar düşüncelerini özgürce açıklayamıyorlar. Konuşamıyorlar, farklı düşüncelerini dillendiremiyorlar. Böyle bir demokratik ülke olmaz. Her ülke tarihinde bu tür gelgitler vardır. Geldiğimiz bu nokta ülkenin demokratik güçlerinin dayanışması ve beraberlikleri ile aşılacaktır. Bunun için ‘demokratik hukuk devleti, bağımsız yargı, özerk-demokratik üniversite, akıl ve bilimin rehberliği, laik-bilimsel-demokratik eğitim’ gibi herkesi birleştiren ortak paydalar etrafında buluşarak ülkenin normalleşmesini sağlayacak adımlar atılmalıdır. 4+4+4 eğitim yasası pedagojik ve bilimsel değildir. Topluma dayatılmıştır. Bilimin, diyalektiğin ve evrensel dünyanın gelişim sürecine uygun değildir. Ülkede bir an önce çoksesliliğin, gerçek demokrasinin egemen olması, korku kültürünün aşılması en önemli dileğimizdir. Su akacaktır. ‘Ufukları yine yoğun bir sis kaplamış olsa da, elbet sabah olacaktır!’ Bu sözleri Tevfik Fikret 1800’lü yılların sonlarında söylemiştir. Bu söz bugün de geçerlidir.”
Geçmişte sisi dağıtmışız. Yine dağıtırız!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget