AKP'nin bölünmez bütünlüğünü korumaya and içmiş gibiler

AKP'nin bölünmez bütünlüğünü korumaya and içmiş gibiler
AKP’nin bölünmez bütünlüğü, Türkiye Cumhuriyeti Devleti’nin bölünmez bütünlüğünden önce geliyor olabilir mi?
Hadi AKP’de siyaset yapanlara, AKP’den sonra varolamayacak olanlara göre olabilir; ya medya?
Medyanın hakim köşelerine kurulmuş durumda olanlar da mı istikballerini AKP’ye bağladılar?
Öyle ya; milli güvenlik, milli birlik, milli bütünlük, milli kültür, milli tarih, milli kimlik üzerinde tahrip gücü yüksek konularda pervasızca kalem oynatanlar, yakanlar, yıkanlar dün baktım bin düşünüp bir yazmışlar;
Aman kırılmasınlar!
Aman alınmasınlar!
Göz yaşartıcı bu eşi nadir görülür duyarlılıkları!
Merkez medya tamam da bugüne kadar AKP içindeki çatlakların ilk sızma adresi olan yandaş medyada yüz vermemiş bu defa iktidar içindeki güçler savaşına!
Köşk ile Başbakanlığın, kalemleri yerine resmi sözcülerini kullanmalarına mı bozuldular acaba!
Birkaç gün nabız tutsunlar, hangi nabza ne kadar şerbet verileceğini anlasınlar belki ondan sonra iki satır yazarlar.

Misyon adamları
Ha bu arada bir de safları zaten belli olanlar var. Onlar “beklentiyi boşa çıkarmamak” adına şöyle ortaya karışık birşeyler karaladılar.
Şahsen Gül’e yakın olmakla beraber, Erdoğan’a yakın gazetelerden birinde yazan Fehmi Koru mesela, dengeyi korumak için akla karayı seçti dünkü yazısında:
 “Abdullah Gül’ün “İllâ beni aday gösterin” tavrına bürüneceğini sananlar yanılıyor. Aynı durum hiç kuşkusuz Tayyip Erdoğan için de söz konusu. Bu iki siyasetçinin bugüne kadar izledikleri çizgi kendilerinin birer ‘misyon adamı’ olduğunu herkese gösterdi.
Ne olacağını bugünden konuşup tartışmak boşuna.”
Koru, eski dostunun “üzüntüsü”ne duyarsız kalmamakla beraber, asıl düşünülmesi gerekenin “seçmen tepkisi” olduğunu işaret ederek kendisini “akil” bir konuma taşımayı denedi:
 “Ahmet Sever’in açıklamalarının esas üzerinde durulması gereken bölümü Cumhurbaşkanı Gül’ün görev süresinin belirsizliğe bırakılmasına, sorunun bir yasayla çözülmesine ve çıkartılan yasaya yeniden aday olmayacağına dair madde eklenmesine duyduğu üzüntüdür.
(...)
İktidar partisinin oylarını artırmasında, belli alanlarda elle tutulur başarıları yanında, makamlarda gözü bulunmayan ve gerektiğinde fedakârlıktan kaçınmayan bir ‘hizmet erleri kadrosu’ olduğu algısının büyük rolü var.
Bu gerçeği bazen siyasiler bile unutuyor da, hatırlatayım dedim...”
Koru kadar içselleştirmiş olmasa da Gül cephesine daha yakın olan Nazlı Ilıcak da Gül’ü değersizleştirme çabalarını eleştirdi dünkü yazısında:
 “Tayyip Erdoğan aday olursa Abdullah Gül adaylığını koymaz. Ama belli ki, onu “değersizleştirme” çabalarını dikkatle izliyor. Halkta desteğini düşük göstermek ya da ikinci defa cumhurbaşkanı seçilmesini engelleyen bir yasa hükmü, siyasette zaaf görüntüsü doğurur. Gül’ün, politikaya devam etmek amacı bulunmasaydı, bu kadar duyarlı olmazdı. Anlaşılıyor ki, cumhurbaşkanlığına adaylığını koymadığı takdirde, partinin başına dönmek isteyecek.”
Zaman yazarları, ilk gün sessizliği tercih ettiler dedik ama direk konuya girmeseler de Abdülhamit Bilici gibi “Erdoğan AKP’si”nden memnuniyetsizliklerini dile getirenler oldu aralarında:
“Eski AK Parti’yi geri istemekte haksız mıyım? Kaybedilen zamana yazık...”


Çanlar kimin için çalıyor

Gül’ün aday olup olmayacağı tartışılırken, Cumhurbaşkanı’nın eski dostu Fehmi Koru, Erdoğan’ın adaylıktan vazgeçmek durumunda kalabileceğini iddia etti!

Fehmi Koru Star’daki yazısında üstünde çok durmasa da, önceki gece Kanal 7 Ana Haber Bülteni’ndeki yorumunda “önümüzdeki iki yıl içinde yaşanabilecek kimi gelişmeler”e dikkat çekti:
“Öyle gelişmeler olur ki belki Erdoğan kendisi vazgeçer aday olmaktan. Öyle gelişmeler olur ki, Erdoğan kendisi gider ve Gül’den aday olmasını ister!”
Erdoğan’ın Köşk’e hem de olağanüstü yetkilerle donanmış olarak çıkmayı ne kadar çok istediği, dahası bunun AKP Genel Başkanlığı yani aktif siyasetteki son dönemi olduğunu ilan ettiği gerçeği ortadayken onu Cumhurbaşkanlığı’ndan ne alıkoyabilir?
Yeniden sağlık sorunları yaşamazsa nasıl bir gelişme, Erdoğan’ı vazgeçmek zorunda bırakabilir?
Yargı Reformu çerçevesinde kendisini korumaya dönük olarak aldığı ileri sürülen “tedbir”leri de düşününce insanın aklına ister istemez “kaset” iddiaları geliyor yine?
Koru’nun sözleri Başbakan’a dönük örtülü bir tehdit, hadi tehdit demeyelim de ikaz olabilir mi?

+++

7+5 kararı ile iktidarı kızdıran Anayasa
Mahkemesi’nin, “ güç savaşı” ile ne ilgisi var?

“Derin Anadolu”AYM üyelerinin yapısına bir bakarsanız, orada göreceğiniz bir başka Türkiye gerçeği olan ‘Derin Anadolu’dur; Yozgat, Kayseri, Kırşehir, bilemediniz Ankara, Eskişehir’dir. Meclis Başkanı Cemil Çiçek’ten AYM Başkanı Haşim Kılıç’a dek uzun yıllardır sistemin içinde olan derin bir reflekstir bu.
Tam da 30 Eylül AK Parti Kongresi’nde partinin yenileneceği, tecrübeli isimlere teşekkür edileceği konuşulurken bu ayrıntının Cumhurbaşkanlığı seçimi yolunda daha da önem taşıyacağına inanıyorum.
Murat Yetkin / Radikal

+++

Gül, Ahmet Sever aracılığıyla, kendisi adına konuşanlara “Haddinizi bilin” derken, kendisini denklem dışına itmeye çalışanlara da “Ben buradayım” mesajı verdi.
Can Dündar / Milliyet

+++

Çatışmanın kaynağı “rol takası” beklentisi
Gül - Erdoğan arasındaki çekişme - temel sorun çözülmüş değil. (...) Erdoğan, Gül’ün açıkça ve gizlice kuyusunu kazıp durdu. Önce Cumhurbaşkanlığı’na yeniden seçimini yasayla engelledi, bu yasa iptal oldu. Gül’ün basın danışmanı Ahmet Sever, Ruşen Çakır’a bütün açıklığıyla anlatıyor:  “Gül, Başbakan’la çatışma görüntüsü vermemeye çalıştı.” Yani çekişmeyi dışa vurmuyor, diyor..
Sever,  “Gül yeniden Cumhurbaşkanlığı’na aday olabilir” derken yasal hakkını dile getiriyor. Bence olmaz. Erdoğan orayı istiyor. Gül, Başbakanlık’ın yolunun kendisine açılmasını, vefanın ötesinde bir  “kurucu hakkı”  olarak görüyor. Başbakan ise yöneteceği bir kişi ve hükümet istiyor. Ama o kişi Gül değil!
Yazmıştım, Ahmet Sever de bilir: Gül, bulunduğu makamlardan aldığı güçle, Erdoğan ile  “eşit düzeyde” dir. Gül, RTE’nin bugünkü yetkilerle Çankaya’ya çıkmasını, hükümetin de kendisine bırakılmasını, yani bir rol takası istiyor.
Bu çatışmanın çözülmesi zor. RTE’nin tek şansı, eğer mutlaka Çankaya’yı istiyorsa, Gül’den daha büyük yetkilerle Köşk’e çıkmak! Deveye hendek atlatacak yani.
Orhan Bursalı / Cumhuriyet

+++

Tayyip Bey aday olursa Gül yarışa girmez.
Bir “Putin-Medvedev” modelinin ihtimali zor. Erdoğan, Özal gibi ülkeyi Çankaya’dan yönetmek isteyecektir!
Bunun partiye maliyetine de ANAP’a bakarak AKP karar verecek.
Derya Sazak / Milliyet

+++

Başbakan’ın partililere yol vermesi manidar
Yıllardır Gül’le Erdoğan arasında bir çatlak yaratmak ve o çatlağı derinleştirmek için bazı çevreler yoğun mesai harcadı. Ama her iki taraf da buna fırsat vermedi.
Özellikle Cumhurbaşkanı Gül ilkeli ve özenli davrandı.
(...)
Ama bu ikili ilişkinin arka planında bazı rahatsızlıklar hep mevcuttu. Erdoğan’ın yakın çevresinde Gül’den hoşlanmayanlar, onun Çankaya’ya çıkmasını istemeyenler hiç eksik olmadı.
Hatta 2000’li yılların başlarında Erdoğan’ın bazı danışmanları, Abdullah Gül’e karşı olumsuz duygu ve düşüncelerini uluorta ifade etmişlerdi. (...)
Asıl aklıma takılan soru şu:
Erdoğan, Ak Parti içinden kendisinin izni ya da rızası olmadan pek duyulması mümkün olmayan sesler karşısında neden bu kadar sessiz kalıyor?..
Hasan Cemal / Milliyet

+++

Abdullah Gül, önünde iki yıllık hizmet süresi bulunan bir Cumhurbaşkanı olarak, içinden çıktığı partinin üyelerini kendisine karşı saygıda kusur etmemeye çağırmış, etkili olabilmek için biraz müeyyide göstermek istemiştir.
“Terbiyenizi takının yoksa...”
Cumhurbaşkanı Gül’ün Ahmet Sever’in ağzından yaptığı çıkışın tercümesi budur!
Güngör Mengi / Vatan

+++

Külahları değişebilirler
Gül-Erdoğan ilişkisi,  “şimdiye kadar görülmemiş, birbirini sırtından bıçaklamayan, tuzağa düşürmeyen, alışılmamış bir siyaset dışı yoldaşlık” diye nitelendirilirdi.
Yine de bu gelişmeyi,  “Gül ile Erdoğan’ın sonunda çatışma noktasına geldiği ve açık bir çatlamanın doğduğu”  şeklinde okumamak gerekir. Tabii, şimdi Başbakan’ın çıkıp arkadaşlarına  “Susun, Cumhurbaşkanı’nı rahatsız ediyorsunuz...”  diyeceği varsayımından hareket ederek bu sonuca varıyorum. (...) Başbakan partiden kaynaklanan demeçleri yine de serbest bırakır ve en yakın arkadaşının bu tepkisini görmezden gelirse, o zaman külahların gerçekten değişeceğini söyleyebiliriz.
Mehmet Ali Birand / Posta

+++

Öldü ama haberi yok
Türkiye’de bütün insanların özgürlükleri çiğnenmiş durumdadır. Herkes, her an içeri alınabilir. Tıpkı şairin dediği gibi:
 “Tutukluluk gözaltı herkesin başında. Kim bilir nerede nasıl, kaç yaşında?”
Ne yazık ki, insanlarımızın içinde yaşadıkları bu durumdan henüz haberleri yok.
Dilerseniz konuyu bir fıkra ile kapatalım.
Stalin Rusyası’nda bir aydın, arkadaşına rastlamış ve sormuş:
- İvan ne yapıyor?
- İvan öldü! demiş beriki.
- Nasıl olur yahu, diye üstelemiş bizimki, biraz önce karşı kaldırımda gördüm.
- Öldü öldü, diye yanıtlamış arkadaşı, öldü, ama daha henüz haberi yok.
Ali Sirmen / Cumhuriyet

+++

Üstü kapalı uyardı
Ya efendi gibi gidersin, ya Kaddafi’ye benzersin
Bu coğrafyada kalıcı siyasi başarı, iktidarı kendisinden sonraki iktidar sahibine normal yollardan devredebilmektir.
Yaşadığımız dönemde 40 yıla yakın ülkelerinde iktidarı ellerinde tutan nice ismin devrildiklerini, hatta öldürüldüklerini görmedik mi?
Burada  “Biz onlardan çok farklıyız” diyerek hava atarken ve Avrupa Konseyi’nin kurucu üyesi olmamızla övünürken, 20’nci yüzyılın ikinci yarısında bir başbakanı ve iki bakanı asmadık mı?
İki kez darbeyle devrilip sonra cumhurbaşkanı olan siyasetçi, son dönemde ayakta kalmak için 28 Şubatçı olmadı mı?
İran Şahı’nı, Çavuşesku’yu, Saddam’ı, Kaddafi’yi, Hüsnü Mübarek’i, Zeynel Abidin’i unuttuk mu?
Şimdi de güzelim Halep’i bombalayan Beşar Esad’ın sonunun nasıl geleceğini görmüyor muyuz?
En az iki kez demokratik seçimlerle iktidarın el değiştirmediği ülkelerde, iktidardan normal yollarla ayrılmak, iktidara sahip olmaktan daha zordur.
Bu coğrafyayı bilmeden siyasete heves edenler için yazıldı bu yazı...
Mehmet Barlas / Sabah

++++

“Altın Kavuk”lu Davutoğlu
Ahmet Davutoğlu Akşehir’de parti toplantısına katılıyor.
Toplantının ardından kendisine  “Altın Kavuk Ödülü” veriliyor. Nasrettin Hoca’yı anma kapsamında, Türkiye ve dünya barışına katkılarından dolayı.
Ülkesini hemen tüm komşularıyla kavgalı hale getiren, Suriye ile savaşın eşiğinde gidip gelen Davutoğlu’na barış ödülü vermek, derler ya, tam Nasrettin Hocalık diye, işte Altın Kavuk Ödülü bu yıl bunu gösteriyor.
AKP Akşehir örgütü partisinin bakanına jest yapıyor, kaş yaparken göz çıkartıyor. Ruhun şad olsun Nasrettin Hoca, ödül amacına ulaşıyor, adına konulan ödül bile, herkesi güldürüyor.
Yalçın Doğan / Hürriyet

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget