Aç Tavuk - Şükran Soner

Aç Tavuk
Uzun yıllar Özal’ın rüyasıydı... Sonra yine çok açık söylenmese de Erdoğan iktidarlarının eseri olabileceği fısıldanıyor... Ünlü büyük Kürdistan projesine bir biçimde onay verilerek, Türkiye Cumhuriyeti’nin yarım kalmış düşüne, Kerkük’e ulaşılacak, Büyük Kürdistan toprakları olarak gösterilen bölgelerdeki petrol yataklarına el konulmuş olacak... Tabii ki Büyük Kürdistan haritası için Türkiye’den toprak verilecek, ancak Kürtlerin bölgede çekim merkezi Türkiye’ye gönüllü bağlanmaları ile, esnek konfederal yapı içinde, sonuçta Nasrettin Hoca’nın kazanın doğurması masalı örneği, az toprak verilip çok toprağa sahip olunacaktı... Büyük Amerika olma düşleri ile beslenmiş toplumsal kültürümüzde, ABD’nin konfederal yapılanması, başkanlık sistemi de rol model alınmalıydı...
PKK terörü tırmanışı bağlantılı ölen şehitler, gaziler sayısı katlanırken, bu acıların bile mutlu sona, rüyaya ulaşmada, kaçınılmaz bir bedel olarak algılanmasında yarar vardı. Sonuçta Erdoğan iktidarları stratejik ortak olarak biçilen rollere uyumda yaşadığı sorunlar, siyasi atakları bağlantılı şahin çizgiye kaydıkça, zikzaklar çiziyor, PKK askeri ve siyasi cephesi “ben de varım” demek için kanlı eylemleri tırmandırmak zorunda kalıyordu. Bugün gerek Suriye’ye dönük, gerekse Kürt politikasında Erdoğan iktidarlarının sağlam bir çizgide duramamasının, zikzaklar çizmesinin sorunları yaşanıyordu... Erdoğan iktidarı Kürt açılımı çizgisindeki zikzakları, Suriye politikalarında ise Batı dünyasının çizdiği stratejik sınırların önüne çıkmaya, yandaş mezhep muhalefetine torpil yapmaya kalkışmakla bu zor durumlara düşmüştü. Kimi ustalıklı manevralarla doğru çizgiye geçilebilirdi... Ağırlıklı Batı medyasının içerden yandaşlar yönlendirmeleri böylece özetlenebilirse de... Gerçekte ne Obama’nın elindeki sopanın ne de Dışişleri Bakanı’nın bugün yapacağı telkinlerin gerçek içerikleri hakkında aslında pek de fikrimiz yok...
***
Suriye’den dün daha da kanlanmış, insanlık suçlarının sınırlarını taşmış çatışmaların haber ve görüntüleri, kaçınılmaz kapımıza dayanmış yeni on binlerin nerelere yerleştirilebileceği, nasıl barındırılıp bakılacaklarının karabasanı arasında, pompalanan bu masalların anlamı ne? Türkiye hızla Suriye odaklı İslam dünyasının kanlı ırklar-mezhepler çatışmalarının batığına çekilirken, bu masalı öne çıkaran azımsanmayacak yorumlar, mesajlar karşısında sizi bilemem ama kendi adıma, kendini ambarda gören aç tavuğa ya da donmak üzere uyur iken pespembe rüyalar gören insanlara benzetilmek istendiğimizi düşünüyorum... Nitekim Batı medyasının daha insaflı değerlendirmeler yapan yorumlarında, Batı’nın Suriye’de izlemekte olduğu kaypak politikalar yüzünden Türkiye’nin çekilmekte olduğu ırklar-mezhepler bataklığı gerçeğinin altı çiziliyor, Batı için uzun yıllar sağlam müttefik olmuş Türkiye’nin bu boyutlarda harcanmaması gerektiği uyarıları bile yapılıyor...
Doğaldır ki onların bize nasıl baktıkları, hangi rolleri biçtikleri anlamlı, ama bizim yüzyılların birikimi kendi değerlerimiz, reflekslerimizle kendimizi nasıl koruyacağımız çok daha anlamlı ve önemli olmalı değil mi? Zengin kuzey dünyasının en son 1.-2. dünya savaşlarının çok ağır bedellerinden ders alıp, işin doğasında yeri olan ülkelerarası ekonomik-toplumsal-siyasal çıkar savaşlarında silahlı gücü kullanmaktan kaçındıkları gerçeği ortada... Çokuluslu şirketler çıkar yapılanmasının da etkilemesinde, Amerika-Fransa-Almanya-Rusya doğrudan savaşma eğilimlerinden uzakta duruyorlar. Çıkar savaşları, sistemin çarklarının işleyişi, yoksul güney dünyasında, günümüzde ise en yoğun olarak enerji kaynaklarının paylaşımı ekseninde İslam dünyasının ağırlıkta olduğu topraklar üzerinde, ırklar, Müslümanların mezhepler savaşları üzerinden, çok kanlı, bir o kadar da ilkel yürütülüyor.
Elini kana bulamayan mafya babalarının tetikçileri birbirlerine kırdırması örneği, dünyanın her bir yanında en yoksullar, en aşağıdakiler arasında, en altta kalmama uğruna gözü kara kuralsız, kırım yaşanıyor. Aynı Tanrı’ya, aynı peygambere bağlı, farklı mezhepler, ırklardan, aşiret, cemaatlerden Müslümanların cennete gitme yarışında birbirlerini din-iman, Kuran tanımaz kalleşliklerle öldürme, yok etme savaşlarının akılla, insanlıkla uyumlu bir açıklaması olabilir mi?
Takılı plak gibi, bir uygarlık, çokkültürlülük projesi olarak pazarlanan AB’nin, eksiği gediği ile çokkültürlülüğe doğru yol almış Tito Yugoslavyası’nı bağrına basmak yerine, çatıştırarak, 9 parçacığa bölmüş olarak tek tek aday üye yapmasını sorgulayarak kendimize çıkış yolu aramamız gerektiğini anımsatmakta yarar görüyorum... İnsanlık vahşeti, ağır suçları, yakın tarihin bu ilkel kanlı ırk-mezhep çatışmalarının bedelini kolay kolay unutamamak gerçeği sadece bir boyut. Hepsi de çökmüş, yüzyıllar geriye püskürtülmüş koşullarda devletçikler, insanlık dramı, travması üzerine, bir otuz yıl gerisinin yaşam, insani koşullarını yakalamak bile nerede ise olanaksız... Cumhuriyet değerlerimizi, birlikte yaşam öğretilerimizi korumaktan başka yolumuz mu var?

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget