Yüksel Aksu’ya Teşekkürler - Oktay Ekinci

Bu yıl 23’üncüsü yapılan Uluslararası Ankara Film Festivali’nde “Entelköy Efeköy’e Karşı” filminin “En İyi Film”; yönetmeni Yüksel Aksu’nun “En İyi Yönetmen”; yine Aksu’ya ait senaryosunun “En İyi Senaryo” ve “Umut Veren Yeni Kadın Oyuncu” olarak da aynı filmdeki rolüyle Ayşe Bosse’in seçilmesi ne anlama geliyor?
Bu sonuç, bir filmin tüm yaratıcıları için elbette ki yaşam boyu gurur duyacakları bir başarı ve mutluluk kaynağıdır. “Entelköy Efeköy’e Karşı”nın kadrosuna “köylüler”in de katılması ise sinemada nadiren rastlanacak bir “toplumsal sevinç”e dönüşmüş olsa gerek..
Nitekim Aksu “Bu ödül en az bizim kadar heyecan duyarak rollerini oynayan Egelilere de sinema dünyamızın armağanı oldu” derken ne denli içten olduğuna ben tanığım… Çünkü ödüllerin belli olduğu 21 Mart “Nevruz” akşamı Ankara’dan İstanbul’a gelerek Dr. Emel Gökmen ve Mine Kırıkkanat’la Nar Lokantası’ndaki yemeğimize katılmıştı..
Seçici kurul kararını gecenin ilerleyen saatlerinde birlikte öğrenmiştik… Aksu’yu ilk kucaklayanlar da bizler olduk. Kadehlerimizi ödüle kaldırırken ilk yorumlarını dinleme fırsatı da bulduk; “Filmin şansının yüksek olduğunu biliyordum” diyor ve ekliyordu; “ama senaryosunun da ödül alması çok anlamlı; daha çok seviniyorum”.
Bir kültür manifestosu
Sinemamızın çok yönlü emektarı Prof. Sami Şekeroğlu başkanlığında Osman Şahin, Çiğdem Vitrinel, Cüneyt Cebenoyan ve Doğan Sarıgüzel’den oluşan seçici kurulunun bu kararı alırken hangi gerekçelere dayandıkları “sinema dili”nde yazılıyor, anlatılıyor…
Ancak özellikle senaryosu ile oyuncuları arasındaki başarılı uyum açısından bizim de ödülü kutsamamızın nedenleri var.
Öncelikle Yüksel Aksu’nun asıl amacı ve iddiası olan “Anadolu’daki kültür çeşitliliği”nin sinemamıza kazandırılmış olmasını da ayakta alkışlamamız gerekiyor. Çünkü “Anadolu filmi” ya da “köy filmi, köylü filmi” denebilecek yapıtlarımıza yıllardır egemen olan anlayış, hep “Doğu ve Güneydoğu”yu ele alan senaryolar oldu. Elbette çoğu başarılıydı ve aralarındaki sinema sanatımızın doruktaki örnekleriyle gurur duyduk ama Anadolu sadece bu bölgelerimizden mi ibaretti?
Ege ise çoğunlukla bu yöredeki kıyı yerleşmelerimize “sığınan” ya da metropol insanının imrendiği o sakin deniz kasabalarımızdaki dingin yaşamlı aşk öykülerine dayalı senaryolarda yeğlenmiştir. Ülkemizin batısında da doğusu gibi önemli toplumsal sorunların yaşandığı; egemen siyasetin çıkarcı politikalar uğruna batıyı da gözden çıkardığı gerçeği ise sinemamızda hemen hiç ele alınmamıştır.
Bu nedenle Aksu’nun önceki filmi “Dondurmam Gaymak” ile “Entelköy Efeköy’e Karşı”nın ortak özellikleri, Ege insanının aynı politikalar karşısındaki talihsizliğini yansıtmalarıdır. Anadolu filmlerimizde süregelen “yöresel adaletsizliğe” karşı da adeta “kültürel manifesto” gibidirler.
Anımsanacaktır, “Dondurmam Gaymak”ta yerel olanaklarla dondurma yapıp satan köylü bir dondurmacının, bu alanda piyasaya egemen olan tekellere karşı direnişini, yürek burkan ve düşündürücü bir mizahla izledik.
“Entelköy Efeköy’e Karşı”da da termik santral kurulmak istenen dünya güzeli bir Ege köyünde, yatırımcıların köylüleri nasıl kandırdıklarını; mutlu sona ise köylerine komşu gelen entellerin açtıkları davada mahkemenin santralı iptal kararıyla kavuştuklarını yine “yerel dil”in güldüren gerçekleriyle seyrediyoruz.
Biz de böylesi “çevreci” bir filmi “toplumcu” senaryosuyla sinemamıza kazandıran Yüksel Aksu’ya ve eserin tüm katılımcılarına Çed Köşesi’nin “yılın sanatçıları” ödülünü veriyoruz…

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget