Nevruz’un dumanı tüterken Ankara kulislerinden önemli bir haber bombardımanı başladı. İç barışın sağlanması için izlenecek yol konusunda yeni bir “strateji”
benimsenmişti. Buna göre sorunun çözümü için tek zemin Meclis, tek seçenek siyasetti. Bu çerçeve dışındaki her şey reddedilecek, terörle kıyasıya mücadele edilecekti.
Başbakan da yurtdışı seferi sırasında bunları doğrularken, “Siyasetle müzakere, terörle mücadele” sözünü yineledi.
Ayrıntılara girmeden önce bir noktanın altını çizelim; eskiden hükümetlerin ülkenin temel sorunlarını çözüm için getirdiği öneriler, harcadığı çabalar 100 gün, 500 gün gibi belli zaman dilimlerinde karnelendirilirdi. Hangisinden sınıfta kaldı, hangisinde başarılı tek tek çıkarılırdı. Bir süre sonra da hükümete tanınan kredi biter, başarısızlığı açıkça vurgulanırdı.
AKP hükümeti döneminde bu gelenek ortadan kalktı. Artık sınırsız kredi var. Daha önce defalarca denenmiş “çözüm yolları” yeniden gündeme gelse de, yıllarca sürdürülen politikadan bir anda vazgeçilip tam tersi ilan edilse de tümünün ortak adı şu:
“Hükümetten yeni açılım...”
***
Çok geriye gitmeyelim; sadece son bir yıl içinde Başbakan şu tür konuşmayı kaç kez yapmıştır, düşünelim:
“BDP ne yazık ki, kendisini terör örgütünün etkisinden kurtaramamıştır, adeta onun bir uzantısı gibi hareket etmektedir... BDP terör örgütü ile arasına bir mesafe koymadığı sürece dökülen kanda sorumluluğu vardır, böyle siyaset olmaz... BDP Kandil’in sözünü mü dinleyecek. İmralı’nın sözünü mü, bir türlü karar veremiyor, veremedikleri sürece kukla olmaktan kurtulamayacaklar...”
Başbakan bu tür değerlendirmeleri zaman zaman daha ağır ifadeler kullanarak yaptı. Hatta hızını alamadı; CHP ve MHP’yi de aynı kefeye koyduğu zamanlar oldu.
O günlerden şimdi “tek zemin Meclis, tek muhatap siyaset” noktasına gelindi.
Aslında tanımlama doğru ama bunun getirecekleri ve götürecekleriyle iyi hesaplanmış, iç barışı sağlayacak bir yol haritası olup olmadığı konusunda güven verici bir ortam yok.
Daha önceki “açılımlara” ilişkin yapılan iktidar koalisyonu yorumlarının başlıklarından birkaç örnek verelim:
“Çözüme hiç bu kadar yakın olmamıştık.”
“Çok güzel şeyler olacak.”
“Bu kez kimse engelleyemeyecek.”
“Çözüm tamam, şimdi sonrasını konuşma zamanı.”
“Cumhuriyet tarihinin en cesur adımı.”
Bu başlıklar hâlâ pek çok kişinin belleğinde tazeliğini koruyor olmalı ki, yeni strateji öncekiler kadar heyecanlı karşılanmadı.
Artık “esas muhatap” unvanını kazanan BDP ise “Bize ne düşerse yaparız” diyor, şu aşamada daha öteye geçmiyor.
İster misiniz KCK dahil bütün unsurlar “Biz BDP’ye katıldık” desin!
***
AKP iç barış dahil olmak üzere sorunları çözmekten çok kullanmayı yeğledi.
Siyasi bir dille sloganlaştırmak gerekirse şöyle de diyebiliriz:
AKP sorunları çözmek değil, muhalefeti çözmek için çaba harcıyor.
Bunun örnekleri ayrı bir yazı olabilir. Biz konumuza dönelim. İç barış bugün ülkemizin en öncelikli konusudur. Ancak sorun öyle bir noktaya geldi ki, herhangi bir bölge ya da etnik grup adıyla tarif edilemeyecek boyuta ulaştı. Daha açık ifade etmek gerekirse sadece Güneydoğu sorunu ya da sadece Kürt sorunu diyerek anlatmak artık zor. Zira pek çok kesim “Kürt sorunu”nun çözümü için bir adım atıldığında “Türk sorunu” çıkmaya başladığı görüşünü işlemeye başladı.
Bunun adı yönetim sorunudur...
Yorum Gönder