Bütün varsayımlar gibi zaman da soyutlanmaya uygun bir kavram. Tek bir zaman, tek bir geçmiş, şimdi ve gelecek yok. Korkunç şimdiki zamanlarımız ya da sonradan eh, yine de bundan iyiydi diyebileceğimiz geçmiş zamanlarımız olabilir. Zamanla algımız ortam, ruh hali, olay ya da durumlara göre biçimleniyor. Beklenti ve kaygılarımız sürekli değişirken daha iyiyi, ileriyi, gelişmişi arıyoruz. Oysa değişmeyen, daha kötüsü hızla geriye düşen birçok şey yüzünden zamanlar birbirine karışıyor kafamızda. Örneğin Turgutlu’da bir ilköğretim okulunda sarıklı cüppeli bir “hoca” derse giriyor, o kılıkta -tepkiyi sınamak için olmalı- bir de fotoğraf çektiriyor. 2012 ile 1920’ler üst üste geliyor birden, çakışıyor. Reşat Nuri Güntekin’in “Yeşil Gece”sine gidiveriyoruz…
***
“Yeşil Gece”de zaman 1908 - 1923 arasıdır. Bir köylü çocuğu olan Şahin, İstanbul’da medrese eğitimini sürdürürken dogmalara karşı çoğalan soruları ve eleştirel düşünce gelişimiyle kendi kişiliğinde devrim yaparak bağnazlığa tavır alır. Böylece öğretmen okulunu seçer, okuyup bitirir ve genç bir öğretmen olarak küçük, tutucu bir Anadolu kasabasına atanır. Ama öğrencilerini bilimin aydınlığıyla eğitmek için softalarla mücadeleye girişmek zorunda kalır.
Romanın kahramanı Şahin Efendi’nin güçlü yanı inandığı düşünceyi hayata geçirme kararlılığıdır. Romanda bu karakter önce Tanzimat dönemi, sonra da genç Türkiye’nin değişim - dönüşüm sorunu ve çelişkilerini temsil eder. Yunan işgali sırasında görünürde imamlık yaparak Kuvayı Milliye’ye yardım eden Şahin Efendi, açığa çıkınca işgalciler tarafından bir Yunan adasına sürülür. Savaş bitip de yeniden Sarıova’ya döndüğünde ise bambaşka bir gerçekle karşılaşır. Mücadele ettiği gericiler kafalarındaki sarığı atıp fötr şapka giymişler, yeni düzene ayak uydurup kasaba ileri gelenleri olmuşlardır. Eğitim bile onların eline, insafına kalmıştır artık. Siyasetin gerici eşrafla işbirliği içinde olduğunu görerek hayal kırıklığına uğrayan Şahin Efendi kasabayı terk etmekten başka çare bulamaz.
***
O yıllarda genç Cumhuriyet önemli bir sorunla, gericilikle karşı karşıyaydı. Çünkü yobazlıkla henüz ciddi bir hesaplaşma yapılmamıştı. Romanın dayandığı temel görüş, hurafelere dayalı dinin kitleleri uyuşturduğu ve aydınlanmaya engel olduğudur. Zaten “Yeşil Gece” adını zayıf, titrek bir yeşil ışık yayan türbe kandillerinden alır. İlim ve nur denilen şey, bu sisli ışığa benzer ve sadece mezarları, kasvet ve ümitsizlik veren şeyleri aydınlatır.
***
1928 Nisanı’nda Millet Meclisi laiklik ilkesini yasalaştırdı. Yeni alfabeye geçildi ve eğitim seferberliği başlatıldı. “Yeşil Gece” bu dönemde yayımlandı. Reşat Nuri, bu romanıyla eğitim devriminin yeni bir toplum yaratmanın ayrılmaz bir parçası olduğunu savunuyordu ama Şahin’e şunu da söyletti: “İnkılap denen şey bir günde olmuyor.” Olmadı. Yirmi beş yıl sonra Köy Enstitüleri kapatılırken gerici güçler hâlâ çoğunlukta ve etkiliydiler. Aslında milli eğitim her zaman sağ siyasetlerin arka bahçesi oldu. Şimdi, son aşamadayız. Atatürk’ün eğitim devriminin ışığı “4+4+4 yasası”yla söndürülüyor ve 21. yüzyıl başında halk çocukları; “Her şeyi korkulu vehimler ve hayaller şekline sokan ve sekiz on adımlık çevresi yine gece olan” medrese karanlığına itilsinler diye gericiliğe yeşil ışık yakılıyor.
Yorum Gönder