Refah-Yol’dan şikâyetçi olanlara yönelik toptancı şüpheler haksızlıktır.
Askeri cunta tarafından yönetilen bir ülkede yaşamayı kim ister?
Ayrıca o dönem ülke, kaybından üzüntü duymaya değer bir demokrasi mi yaşıyordu sanki?
Hayır. Dolayısıyla, Refah-Yol muhaliflerinin tümü darbeci olmakla suçlanamaz.
Darbe tartışmalarının yarattığı fırsatı intikam tatminleri için değerlendirmek pusuculuktur.
Açık veya örtülü ihbarlarla rakip veya hasım bellenen kişileri hedef göstermek ahlâk yoksunluğudur.
Bu soruşturma süreci mağdurlar mazlumlar yaratmamalı.
Aksi halde, yaratacağı maddi ve manevi çöküntü, darbe hevesine kapılacak olanlar için yaratmaya çalıştığımız ibretin yararını alır götürür.
28 Şubat soruşturmasının gündemini yargı belirlemelidir.
Oysa iktidar odaklı bir merkezin bu işi planladığı şüphesi doğuyor.
AKP Milletvekili Zeyid Aslan geçen gün şunları dedi:
“28 Şubat operasyonlarının sadece Batı Çalışma Grubu ile kalacağını sanmıyorum. Çünkü iş sadece askeri ayakla yürümedi.
Basın ayağı var, iş dünyası ayağı var siyaset ayağı, sivil toplum ayağı var.”
Bir iktidar milletvekili yargısal bir soruşturmanın nereye gideceğini nereden bilir, nasıl söyler?
Acaba Başbakan’dan aldığı ilham mı ona bunları söyletti?
Çünkü Başbakan’ın “28 Şubat döneminde yumruklarımızı sıktık, dudaklarımızı yedik” sözü unutulmayacak bir talihsizliktir.
Bu sözün intikam çağrısı yerine geçen etkilerini gidermek, yine Başbakan’ın borcudur.
PKK silâh bırakmaya razı olur mu?
Başbakan Erdoğan’ın Mesud Barzani ile görüşmesinden yeni ve iyi bir durum çıktı.
Eskiden “ateşkes” konuşulurdu bu defa iki lider “silâh bırakmak”tan söz ettiler.
Barzani aksi takdirde PKK’nın Kuzey Irak’ta “eskisi gibi hüküm süremeyeceğini“ söylerken Başbakan Erdoğan böyle bir gerçekleşme durumunda devletin terör örgütüne yönelik operasyonları “tamamıyla durduracağını” taahhüt etti.
Bölücü terörün son bulacağı hayalini kurmak elbette güzel bir şey. Ama inandırıcı sebeplerle desteklenmesi lâzım sevinmek için.
Silâhlı güçlerinden vazgeçtiği zaman PKK’nın bir hiç olacağını herkes tahmin edebilir. Bölücü terör örgütüne BDP’yi, Kürt muhalif gruplarını kontrol etme gücünü kazandıran şey şiddet üretme kabiliyetidir.
Silâhlarını bıraktığı zaman PKK uyuşturucu ve insan kaçakçılığından ayrıca yaygın haraç toplama faaliyetinden, yani büyük bir paradan vazgeçecektir.
PKK bir gün ya yok edilecek veya kendini tasfiye edecektir.
Bugünün sorusu şudur:
Ne oldu da PKK’nın silâh bırakmasından söz ediyoruz?
Kuzey Irak Kürt Yönetimi ile Türkiye Cumhuriyeti yeni bir dönem mi açıyorlar?
PKK’yı silâh bırakmaya razı edecek şartlar oluşmuş ve tavizler belirlenmiş midir? Nedir bunlar?
En önemlisi; Barzani’ye ve hele PKK’ya güvenebilir miyiz?
Yorum Gönder