Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin açılışının doksan ikinci yılını, Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramı olarak kutlayacağız. Bu bağlamda düşünmemiz, irdelememiz gereken sorular var. Bağımsızlıktan ne anlıyoruz? Bağımsızlıkla egemenlik arasında illiyet bağı, neden-sonuç ilişkisi var mı? TBMM’nin açılış gününü, çocuk bayramı olarak da kutlamak anlamlı mı? Aynı günü hem çocuk hem de ulusal egemenlik bayramı olarak kutlamak bir zorlama mı? Çocuk ile ulusal egemenlik arasında bağlantı var mı? Bu ve benzeri soruları yanıtlamaya çalışayım.
Bağımsızlığı dış baskılar olmadan, bireyin özgür iradesi ile karar alma ve hareket etme yetisi; egemenliği de ülkenin yönetiminde karar alma yetkesi olarak algıladığımızda, bağımsızlık ile egemenlik arasındaki ilişkiyi somut biçimde ortaya koyabiliriz. “Egemenlik kayıtsız şartsız ulusundur” tümcesi, kendi hür iradeleri ile hareket eden bireylerin, bir dış sınırlama da olmadan ülke yönetiminde karar almada salt yetkiye sahip olmasını ifade eder.
***
Bağımsızlık ve egemenliğin çocukla ilgisine gelince, bireyin özgür iradesiyle hareket edebilmesi, karar alabilmesi için, iyi yetişmiş, donanımlı, geniş anlamda eğitimli olması gerekir. Eğitim, çocukların belleğini yerli yersiz bilgi ile doldurmak değildir. Çocuğa kişilik, özgür düşünme, özgür hareket etme yetisi de kazandırmaktır. Eğitim sistemi teba, ümmet yetiştirme üzerine odaklanırsa, bağımsızlığın, egemenliğin ulusa ait olduğu anlayışına uygun bireyler yetiştirmek olanaksızdır. Bağımsızlık, ulusal egemenlik, kâğıt üzerinde bir alalama, bir slogan olarak kalır, yaşama geçirilemez.
Niçin tanımlanan ölçü ve şekilde bağımsız değiliz? Niçin egemenlik ulusundur alalaması altında, egemenlik belli kişi, kişiler veya güçlerce kullanılıyor? Monarşik egemenlikten, bir türlü demokratik egemenliğe geçemiyoruz. Bunun yanıtını eğitim sistemimizde bulabiliriz; kişilikli, nitelikli, özgürce düşünebilen, hareket edebilen bireyler yetiştiremiyoruz. Yetiştirdiklerimizi de, çeşitli yöntemlerle dışlıyoruz, sıradanlığa özendiriyoruz, hatta zorluyoruz.
***
Egemenliği bir şekilde ele geçiren güç, kolaylıkla kendi kadrosunu kurabiliyor; bürokratını, yargıcını, savcısını, hatta öğretim üyesini bulabiliyor, atayabiliyor. İktidarlar bir şekilde gelip geçiyor. Ne değişiyor? Baskı, partizanlık, belli kişi ve çevreleri kollama, dışa bağımlılık sürüyor. Bunun temel nedeni eğitim sistemimiz, değer yargılarımız.
Toplumun çeşitli kesitlerinde gözlem yapmaya çalışıyorum. İyi yetişmiş, özgürce düşünebilen, davranan kişiler, çıkar, baskı gruplarına, bu nitelikli derneklere, sivil toplum örgütlerine, cemaatlere girmiyor, bağımsızlık ve özgürlüklerini korumaya çalışıyorlar. Donanımı, özgüveni olmayan, ancak dış destekle, iteleme ile bir yerlere, belli makamlara gelebilecek olanlar, özgürlük, bağımsızlık, kişilik kaygısı olmayanlar, bu tür yollara başvuruyorlar, tevessül ediyorlar. Bir kısım bürokrat, öğretim üyesi, özel sektör çalışanı, medya mensubu da amorf, şekilsiz.. İktidara gelen güce göre şekil alıyorlar.
***
Bu nedenle her iktidar, her güç, kendine uygun kadroları kolaylıkla oluşturabiliyor. Özgüven noksanlığı olduğundan, bir dış itici, yönlendirici güce çoğu kez gereksinim duyuluyor. Hele hele dış güçlerin destekledikleri, ayarttıkları, etki altında bıraktıkları “içimizdeki İrlandalılar” da devreye girdiğinde, bağımsızlık da zedeleniyor, hatta sözde kalıyor.
Nitelikli, kişilikli, gerçekten fikri hür, vicdanı hür, özgürce davranabilen gençler yetiştirmediğimiz sürece, bağımsızlık, ulusal egemenlik slogan olarak kalır. Getirilmek istenen 4+4+4 sistemi, ülkenin geleceğini karartma sürecinin bir parçası olma dışında, bağımsızlık ve ulusal egemenlik açısından da büyük tehlike oluşturuyor. Birbirine benzeyen, aynı tornadan çıkmış, ulusal bilinci gelişmemiş kişilerin oy kullanmasıyla bağımsızlık, ulusal egemenlik gerçekleştirilemez. Dışa bağımlı, dinsel öğelerle alalanmış monarşik yönetim tarzı, belki daha tehlikeli dönemeçler olarak da süreğenleşir.
Çocuk, bağımsızlık, egemenlik arasında ilişkiyi de bilerek, çocuklarımıza, bağımsızlığımıza, ülkeyi yönetmek hakkımıza, egemenliğimize sahip çıkalım.
Yorum Gönder