“Nasıl afyon, eroin bağımlılığının hammaddesiyse tarih de milliyetçi, etnik ya da köktenci ideolojilerin hammaddesi ya da hammadde deposudur.” Aklımda kaldığı kadarıyla tarihçi Hobsbawm’ın önemli tezlerinden birisi böyleydi. Geçerli, daha doğrusu halk desteği, popülarite bakımından “meşru” bir rejim kurmak istiyorsanız, tarihin deposundan işinize yarayacak bir şeyleri günümüze taşımanız işinizi kolaylaştıracaktır.
Kurduğunuz, kurmakta olduğunuz rejimin gereksindiği arka planı orada bulabilir, ideolojik beslenmesini oradan sağlayabilirsiniz.
Tehlikesi var kuşkusuz. Herkes de biliyor ki, Osmanlı çoktan yıkılıp gitmiştir ve onun tekrarı artık mümkün değildir. Sözünü ettiğimiz milliyetçi, etnik ya da köktenci, köktendinci ideolojilerin yığınlarla buluşmasının sizin açınızdan da kabul edilemez sonuçları olabilir.
Tehlikeli silahlardır kısacası bunlar.
***
Böyle bir zaman aralığından geçtiğimize dair işaretler bugünlerde epeyce fazladır. Kültür dünyamızın, kendilerini bir zamanlar etkisi altında kaldıkları Marksist yaklaşımlarından, Almanların dediği gibi “heimliche Freude - gizli bir mutluluk” duyarak kurtarmış olan liberallerinin bugünlerde yaşadıkları hayal kırıklığının nedenlerinden birisi de bu olsa gerektir.
Şaşırıyorlar.
Nasıl oldu da büyük umutlar bağladıkları, neredeyse “devrimci” ilan ettikleri AKP birdenbire milliyetçi, köktenci bir ideolojinin sahibi oluverdi?
Siyasi partiler kendilerine ait bir gelecek tasavvuruna dayanmıyor da, pragmatik bir iktidarda kalma gayreti ile yaşıyorlarsa başvuracakları yer öncelikle tarihin köhne deposudur. Orada yığınları etkileme gücünü yitirmemiş ideolojik malzemeyi rahatlıkla, kolayca bulacaklardır.
Rahatlıklarının kaynağı kendilerinin de o görüşlerle büyümüş, eğitilmiş, aydınlanmanın değil, teknolojik modernitenin içine fırlatılmış olsalar bile o günleri unutmamış olmalarına dayanır. Bir iki başarılı ve akılda kalır şiirinin dışında manzum yazarı Necip Fazıl’ın sık sık “zikredilmesinin” ve daha bir başkasının bulunamamasının nedeni budur.
***
Suriye daha elverişli bir fırsat sunabilir mi?
Böyle bir eğilimin Dışişleri Bakanı’nın tarih tezlerinde epeyce yer tuttuğunu ve günlük politik söylemine yansıdığını biliyoruz. Ama politika, tarih içinde vücut bulmuyor, günümüzün her bakımdan tehlikeli “modern” dünyasında şekilleniyor.
Şam’ın eski bir Osmanlı vilayeti olması, uzun bir sınır, etnik ve dinsel milliyetçiliğin oralarda ve buralarda derin etkisi işleri kolaylaştırmıyor, zorlaştırıyor. Daha da önemlisi ama, bölge ile ilgili ihtirasları yüz yıllardır süren Batı’nın elindeki araçların tehlike derecesinin pek yüksek olmasıdır. Öyle anlarda yığınlar için pek yararlı bulduğunuz ideolojik böbürlenmeleri kullanmayı Batı’nın pek sevdiğini unutur, kendinizden geçerseniz, elinizde, dilinizde pek elverişli görünen silahların ansızın size karşı çevrildiğini görmeniz de pek muhtemeldir.
Pek acı olur.
***
Tarihe fazla güvenmeyin.
Tarihteki kahramanlıkların “modern” kapitalist emperyalist dünyada işe yarayacağı pek çok açıdan kuşkuludur. Kuşkuludur, çünkü “serbest piyasa” ne ekonomik ne de politik ve ideolojik olarak o kadar serbesttir. Kendinizi çok özgür, bağımsız ve her şeye hâkim gördüğünüz anda gerçeğin hiç de öyle olmadığını fark ediverirsiniz...
Ama iş işten geçmiş olur.
Bu uyarı, Marksizmin gölgesinden kurtulunca pek mutlu olan liberallerimiz için de geçerlidir.
Hatta en çok onlar için geçerlidir...
Yorum Gönder