Başbakan kürsüde muzaffer bir kumandan gibi gururla, mutlulukla zaferi kutluyordu.
Türkiye İşadamları ve Sanayiciler Konfederasyonu’nun (TUSKON) kongresinde zorunlu eğitimi kademeli olarak 12 yıla çıkaran yasayla ilgili olarak TBMM’nin 28 Şubat sürecinin en önemli izini ortadan kaldırarak tarih yazdığını, egemenliğin millete ait olduğunu gösterdiğini heyecanla ifade ediyor karşısındaki kalabalık aynı heyecanla dalgalanıyordu.
İmam hatiplerin orta kısımlarını açan ortaokul ve liselerde Kuran-ı Kerim ve Hz. Peygamber’in hayatı gibi derslerin seçmeli olarak okutulmasına olanak tanıyan yasa siyasal İslâm’ın Meclis zemininde elde ettiği en önemli kazanımdır.
Başbakan’ın devlet gücünü muhalifleri üstünde tereddütsüz kullanma kararlılığı, bazı eğitimcilerin “karşı devrim” diye niteledikleri altüst oluşu, hak ettiği tepkilerden korudu.
Toplumun geleceğini değiştirmek bu kadar kolay olmamalıydı.
Başbakan, din konularındaki polemiklerde sahip olduğu üstünlük sayesinde ve bu yasaya karşı çıkmakla Kuran’a karşı çıkmak arasında paralellik kurarak çok yanlış bir şey yaptı belki ama amacına ulaştı.
Seçmesi zorunlu!
CHP lideri Kılıçdaroğlu yeni düzende “bütün okulların imam hatip olacağı” yolundaki iddianın gerçekleşeceğini söyleyemiyor.
“Eğitim yatırımlarını Kamu İhale Kurumu denetiminden çıkardılar; bu paraları yağmalayacaklar” diyerek muhalefet yapıyor.
Bugünün meselesi hırsızlık mı?
Değil, çocuklarımızın çağdaş bir eğitimden uzaklaştırılmasıdır mesele, eğitim birliği devriminin sonunun gelmesidir.
Eleştiriler “Bu dersler zorunlu değil, seçmeli” diye karşılanacak.
Ama kimse kimseyi kandırmaya kalkmasın; böyle iki ders konulduğu zaman “almak istemiyorum” diyecek aile de, çocuk da kolay kolay çıkamaz.
Aileler de, çocuklar da doğacak fiziki ve manevi baskıya göğüs geremezler.
Görüş açıklayan ilâhiyat profesörleri getirilen düzenin din eğitimini, yanlış şeylerin öğretildiği merdiven altlarından çıkarıp bakanlığın kontrolüne sokacağı için yararlı olacağını belirtiyorlar ama şu var:
Bu derslerin öğretici kadroları, dinci misyonlarını eğitimci kimliklerinin önüne geçirirlerse, hangi otorite onları durduracaktır?
Bu tehlikeye karşı güçlü bir iradenin Milli Eğitim Bakanlığı’nda yaşama olanağı bulacağına güvenebilir misiniz?
Anayasa provası
Yeni dönemde karşımıza çıkacak sorunları daha doğmadan önlemek mümkündü.
Ama iktidar buna fırsat vermedi.
Meclis’te bile öylesine baskıcı bir hava estirildi ki siyasi muhalefet sokağa çıkmaktan medet umdu.
İktidar bilinçli olarak kullandığı öfke seli ile her alanda tek yanlı oldubittiler yaratıyor.
VATAN’a mülâkat veren eski Adalet Bakanı Hikmet Sami Türk “Hepimiz hafız olsak ülke bundan ne kazanır?” diye sormuş.
Eğitimle ilgili yasayı iktidarın Meclis’ten geçirme yönteminden ötürü de yeni anayasa konusunda kaygıya kapılmış:
“Anayasa’nın değiştirilemez maddelerinden kurtulma çabası mı var?” diye soruyor.
Eğitimle ilgili yasanın çıkmasında MHP ve BDP’nin kolay ikna edilebilir tutumları şunu gösteriyor:
Bu ihtimal yabana atılamaz.
Böyle bir tehlike vardır!
Yorum Gönder