DEYİM, elbet tuhaf gelecektir çok kişiye; dış politikanın laik olanı, olmayanı mı olurmuş? Dış politikanın genel amacı ulusal çıkarların korunmasıdır ve bu herhalde akılcı tutumlarla sağlanmalıdır. Cumhuriyet Türkiyesi’nin diplomatları hep böyle yetiştirildi ve yöntemleri hep böyle oldu.
Yalnız, son yıllarda pusulanın hafifçe şaşmakta olduğu hissedilmiyor mu? Sanki, bunda din duygularının ve mezhep yakınlıklarının bir etkisi varmış gibi geliyor insana. Varılan sonuçlar, böyle bir izlenimi doğrularcasına ulusal çıkarlara ters düşmekte. Ortadoğu’da yakın komşularla ilişkilerin teker teker bozulması ve en son İran’la dikkat çekici bir tersliğin yaşanmakta olması bunun yeni bir belirtisi oluyor galiba. Dış ticareti ve enerji politikasını da olumsuz etkileyen bir sonuç.
Hiç kuşkusuz böyle bir sonucun asıl nedeni, diplomasimizin ağır bir ABD baskısıyla karşı karşıya olmasıdır. Ama, başka dönemlerde bu tür baskılara kolayca göğüs gerebilmiş ve onları ulusal çıkarlarla ustaca bağdaştırabilmiş olan bir diplomasi bu iktidar döneminde böyle bir duruma sürüklenebilmişse üzerinde titizlikle düşünülmesi gereken bir durum var demektir. Hele bu durum, donanımlılığı genellikle takdir edilen bir diplomasinin eskiden beri bilinen ününü zedelemekteyse.
Acaba, iktidar partisini yöneten ve bu nedenle dış ilişkilerin yönetimini de etkileyici konumda olan bir zümrenin siyasal ağırlığı, diplomasinin karar terazilerini akılcılıktan uzaklaştırıcı bir tutumla inanç ve duygu kefesine mi konmaktadır?
Öyle anlaşılıyor ki, Washington’daki sivil ve askeri çevreler, Obama döneminde bile, Arap Baharı’ndan çağdaş ve gerçekten demokratik bir Ortadoğu düzeni çıkarmak yerine, gerici ve dinci kesimleri iktidara getirmeyi amaçlamışa benziyorlar. Belki, Ankara diplomasisini böyle bir amaca hizmetten uzaklaştırmak, kendi içindeki pusula şaşmasını da düzeltmeye yarayabilir. Yoksa, bu gidiş pek güveni değil.
Yorum Gönder