İrtica Tehdidi - Ali Sirmen

28 Şubat ile hesaplaşma ülkemizde hâlâ gündemin birinci maddesi.
Adnan Menderes’in pek sevdiği, sık sık tekrarladığı bir deyiş vardı:
- Hafızayı beşer nisyan ile maluldür (insan belleği unutkanlıkla zedelenmiştir).
Toplumsal belleğimizin iflah olmaz illeti unutkanlık 28 Şubat için de geçerli.
28 Şubat süreci, irticaın rejim için tehdit olarak algılandığı bir döneme rastlar. O zaman irtica tehdit olarak algılandığı için, her şey o şekilde cereyan etmişti.
28 Şubat ile hesaplaşma süreci ise irticaın değil, onu tehdit olarak görenin tehdit olarak algılandığı bir döneme rastlıyor; tabii her şey de o algıya uygun cereyan ediyor.
O zaman, olayları yerli yerine oturtmak için, bazı şeyleri anımsayalım.
Ama, olayların irdelenmesine girmeden önce, sap ile samanı birbirine karıştıranların ya da karıştırtanların oyununa gelmemek için, bir gerçeği bir kez daha vurgulayalım:
- Demokrasilerde laikliği korumanın yolu darbeler değildir. Çünkü darbeler, demokrasiyi koruyoruz derken, antilaik akımlar gibi demokrasinin çanına ot tıkarlar.
Ayrıca, darbelerin laiklik ve demokrasiyi korumaya yaramadığını yaşayarak gördük.
***
Bu zorunlu hatırlatmadan sonra, şu soruyu sorabiliriz:
- 28 Şubat 1997’de işbaşındaki demokrasi âşığı iktidara karşı, irtica tehdidi bir bahane olarak mı kullanılıyordu, yoksa irtica tehdidi gerçekten var mıydı?
Dilerseniz, önce çoğu kişinin unuttuğu bir iki noktayı vurgulayarak başlayalım.
Her şeyden önce, 28 Şubat süreci sırasında işbaşında bulunan REFAHYOL iktidarı milli iradenin ifsadıyla orada duruyordu. Çünkü, koalisyonun bir kanadının lideri Tansu Çiller sandık başına giderken, seçmenine Refah ile koalisyon yapmayacağını söyleyerek oy almış bulunmaktaydı.
Seçmende kök salmış kandırılmışlık duygu siyasi iradeyi hiç rahatsız etmiyordu.
Ayrıca, o süreçte, Susurluk olayı patlak vermiş, toplum yolsuzluk ve devletin kirlenmişliğine duyduğu tepkiyi gösterilerle dile getirir olmuştu. Bu gösterilerin en önemlisi ise “sürekli aydınlık için bir dakika karanlık” eylemleriydi.
Türkiye’nin birçok yerinde, akşamları aynı saatte insanlar elektriklerini yakıp söndürüyor, tencereli tavalı gösterilerle tepkilerini açığa vuruyorlardı.
Demokrasiden yana olduğunu söyleyen iktidarın Refah kanadının ise tepkileri aynen şöyleydi:
Adalet Bakanı Şevket Kazan:
- Mum söndü oynuyorlar.
Başbakan Necmettin Erbakan:
- Gulu gulu dansı yapıyorlar.
***
O günkü iktidarın fevkalade demokrat yapısı buydu. Şimdi gelelim “irtica tehdidi”ne:
Bu konuda RP Kayseri Belediye Başkanı Şükrü Karatepe’nin 10 Kasım 1996 tarihli konuşmasına göz atmak yeterince fikir verebilir.
Bunun yanı sıra, iktidardaki partinin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olması, ciddi bir irtica tehdidi varlığı anlamını taşır.
28 Şubat 1997’de irtica tehdidinin var olduğunun göstergesiyse Anayasa Mahkemesi’nin Refah Partisi’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğunu belirten kararıdır.
Peki, Mart 2011’de ciddi bir irtica tehdidi var mıdır?
Bunun yanıtını da Anayasa Mahkemesi’nin, AKP’nin laiklik karşıtı eylemlerin odağı olduğu yolundaki 2008/2 karar sayılı ve 30.07.2008 tarihli kararı verir.
Evet 1997’de, demokrasi karşısında iki tehdit vardı: Darbe tehdidi ve irtica tehdidi.
Bugün postmodern darbe tehdidi ortadan kalkmıştır. İrtica tehdidi ise sürmektedir.
İşin özeti bu!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget