Efendim hepimizin bildiği gibi Türkiye onlarca yıldır arka arkaya katmerli terör acıları yaşayan, on binlerce gencecik vatan evladını teröre şehit veren bir ülkedir.. O şehitlerin arkada bıraktıkları aileleri, kundaktaki bebekleri aynı acıyı ve “babasız kalma”nın getirdiği maddi-manevi sıkıntıları hayatları boyunca taşıyacaklar..
PKK terörü bitmedi, yapılacak yeni anayasada istedikleri “sonunda Büyük Kürdistan’a katılacak özerk bölge” ve diğer talepler yerine getirilmediği takdirde daha da artan bir şekilde süreceğini defalarca söylediler. Buna rağmen, terör nedeniyle bunca üzüntü yaşamamıza rağmen Türkiye sınırları adeta isteyenin girip yaşayacağı, istediği faaliyetleri özgürce yapacağı “serbest kapı” halinde.. Türk vatandaşlarını tatile gittiklerinde bile sınırda didik didik incelerken nedense asıl sorun yaratacak olanlara her tür kolaylık sağlanıyor.
Hamas’la İsrail arasında takas edilen Filistinliler Türkiye’de , Suriyeli’si, İranlı’sı, Afgan’ı burada, “ben de kaçıyorum” dediler mi kapılar ardına kadar açık.. Eğer, bazı ülkelerde “vatandaşların canına yönelik belirli bir tehlike” varsa Avrupa ülkeleri de belli sayıda yabancıyı alıyor ama “tüm geçmişini iyice araştırdıktan sonra ve kısa süreler için.. Bulunduğu sürece yakından izleyerek” alıyor. Bizde böyle bir sıkı kontrol ve izleme olduğunu hiç sanmıyorum, aksine gelenlerin “kendini evinde hissetmesi” için herşey yapılıyor, sınırsız özgürlük tanınıyor. (Çalışmak için sınırlardan 200-300 dolar verip geçen veya tamamen kaçak olarak özel uçaklar dolusu gelen binlerce yabancı işçiyi saymıyorum bile..Onlar bu kadar rahat geçiyorsa herkes geçebilir.)
İyi de, ya onların kendini bu kadar “evinde” hissetmesi sonunda “gerçekten evinde” olanlara bir zarar verirse?
Son olarak İngiliz haber kanalı Skynews kendi istihbarat kaynaklarına dayanarak verdiği haberde “İran ordusunun gizli ‘Unit 400 suikast timi’nin İsrail hedeflerini vurmak üzere Türkiye’ye sızdığını” bildirmiş. Emirleri direkt olarak İran’ın dini lideri Hamaney’den aldığı belirtilen haberde “İranlı 4 nükleer bilimciye düzenlenen suikastın ardından Mossad’a misilleme yapma amacında olan İran’ın rotayı Türkiye’ye çevirdiği” söyleniyor.
Mossad’ın “İranlı ajanlar tarafından Türkiye’de gerçekleştirilecek bir saldırı” konusunda MİT’e uyarıda bulunduğu da.. Şimdi sormaz mısınız, bu nasıl kolay bir sızmadır ki İran gibi “savaşın eşiğinde” görülen ve Türkiye’yi de o muhtemel savaşta desteğe çağıran bir ülkenin ölüm timleri kalabalık gruplar halinde bile “sızabiliyor” ?
LAHANA TURŞUSU FÜZE KALKANI
Ayrıca birçok ABD’li yetkili NATO’nun füze kalkanının Malatya’ya “İran’a karşı konduğunu” açıklamışken ve Batı ülkeleri kabul etmediği halde Türkiye o füze kalkanını topraklarına koymuşken, diğer tarafta “İran’ın İsrail’e saldırı yapmak üzere gönderdiği” ölüm timlerinin Türkiye’de bulunması nasıl bir çelişkidir?
Şimdi Başbakan “NATO Türkiye’nin şartlarına uymazsa füze kalkanının kaldırılmasını talep ederiz” diyor. İyi de herhangi bir kapışma anında (ki İsrail, Azerbaycan sınırına hava üssünü bunun için kurdu) bütün NATO ülkeleri bir karar verecek ve “İran güvenliğimizi tehdit ediyor” diyecek olursa “Türkiye’nin şartları” diyerek bozgun çıkarmak olabilir mi? Olur ise “baştan neden kabul edildi” diye sormazlar mı?
Kısacası Türkiye’nin Ortadoğu politikası ve “yolgeçen hanı” durumu artık anlaşılır gibi değil, hayırlar olsun diyelim ve umalım da kendimizi bir savaşın içinde bulmayalım!
*****
Din üzerinden suçlamalar!
“İnsan yakmanın zaman aşımı olmaz, Sivas katliamı sanıkları cezalarını sonuna kadar çekmeli” diyenlere “Ama tahrik vardı, Müslümanları hedef gösteriyorsunuz” diyen birileri..
“Eğitim sistemini kesintili yapmanın mahzurları var” veya “Okullarda uygulamalı ibadet ve Kur’an dersi olması sonunda dini baskılar ortaya çıkarır, muhafazakar ailenin çocuğu bile bu sistemin getireceği ortamdan etkilenir” diyenlere “Vaay, bunlar dinin öğretilmesine karşı çıkıyor, biz ise dini sahipleniyoruz” diyen birileri..
Kendisinden farklı düşünen herkesi “meyhanelere koşarlar” benzeri sözlerle “içkicilikle” yaftalayan birileri..
“Saçını örtmenin ‘Müslüman kadın olmak için şart olmadığına’ inanan” milyonlarca kadının aslında Müslüman sayılmayacağını, “Müslüman kadın” tanımını hak etmek için mutlaka tesettüre girilmesi gerektiğini tekrarlayıp duran birileri..
Dini “kendilerinin uygun gördüğü gibi” yaşamayanların dindar olamayacağını ve dahi “dinsiz” olduğunu öne süren.. “Herkesin inancı kendine” diyen bir laik devlet yapısında sürekli olarak “toplum kesimlerini, insanları, hatta siyasi partileri ‘din-inanç-mezhep üzerinden’ değerlendirme yetkisi olduğunu sanan” birileri.. Bu ülkede hep çıkıyor.
Ve artık her şey, her konu bir “din söylemine veya tartışmasına” bağlanarak sonlandırılıyor. Af edersiniz ama “laikliği esnetmeye, Anayasa’dan çıkarmaya” filan gerek kaldı mı sizce? Artık pratikte bitmiştir ve “cıs”tır, ağzınıza bile almayın, nokta son!
*****
Gencay Gürün’e ‘ustalara saygı’ gecesi!
Geçen hafta Dünya Tiyatro Günü’nden bir gün önce “Tiyatro İstanbul’un kurucusu” Gencay Gürün için Akatlar Kültür Merkezi’nde “Ustalara Saygı” gecesi yapıldı. Hemen yazamadım ama önemini vurgulamadan da geçemem. Gencay Gürün Dışişleri’nde geçen yıllarından sonra Türkiye’ye döndüğünden bu yana “yıllarca hizmet verdiği Devlet Tiyatrosu’ndan İstanbul Şehir Tiyatrosu’na ve kendi kurduğu Tiyatro İstanbul’da 17 yıllık özgün ve başarılı çalışmaya” kadar Türk Tiyatrosu’na yaptığı önemli katkılarla tanınan bir isim..
Onun için yapılan ve Cem Davran’ın sunduğu özel gecede onu yakından tanıyan ve anlatan; Zihni Göktay, Nedret Güvenç, Cihan Ünal, Hülya Koçyiğit, Selahattin Beyazıt, İmren Aykut, Halit Kıvanç, Nurseli İdiz, İlter Türkmen gibi dostları arasında ben de vardım. Bilinen ve “fazla bilinmeyen” özelliklerini anlatırken “gerçek bir kedi sever” olduğunu, ölen kedisinin arkasından haftalarca üzüldüğünü söylemeyi unutmadım. Meğer ne çok hikaye varmış onun kedi sevgisiyle ilgili.. Birçok konuşmacının bu konuda anlattığı esprili anıları kahkahalarla dinledik..
İŞTE HAYATINIZ..
Türkiye’nin başarılı insanlarını “yaşarken onurlandırmak” bence müthiş bir fikir.. Kurum ve kuruluşların verdiği ödüller de öyledir ama “Ustalara Saygı” gecesinde o insanları her yönüyle anlatmak, bir nevi “İşte Hayatınız” programı gibi oluyor. Beşiktaş Belediye Başkanı İsmail Ünal da bu nedenle takdiri hak ediyor. Değerli sanatçı ve değerli dost Gencay Gürün’e bir kez daha “nice yıllara” diyorum.
Yorum Gönder