Odatv’nin kurucusu gazeteci Soner Yalçın’la sanırım hiç karşılaşmadık ve görüşmedik. Ama Soner, izlediğimiz bir gazeteci ve araştırmacı-yazardı hep. Şimdi hapiste. Odatv davası üzerine epey yazdım. Bu davanın nasıl siyasi bir komplo olduğunu biliyorum. Tıpkı diğer pek çoğu gibi.
Soner Yalçın ve arkadaşlarının suçsuz olduklarını bilmem için, davanın beraatla sonuçlanması gerekmiyor benim için. Tıpkı Balbay, Özkan ve daha yüzlerce insanın boşu boşuna özgürlüklerinden alıkonulmalarında olduğu gibi.
Soner, şimdi devasa bir kitapla karşımıza çıkıyor: “Hakikatlere Dayanacak Gücünüz Var mı?”
Diğer adıyla Samizdat.
Ama ben kitabın uzun adını daha çok sevdim, gerçekten de bu davalar, yakından izleyenler için, tam da kitabın adına uygun düşüyor. Bu davaları izlemeye-anlamaya çalışıyorum, izlemesem ve yazmasam bu davaların “hakikatleri”nin altında kalacağım!
Kitap hakkında yazmadan, davalar üzerine birkaç söz...
***
Silivri davaları olağanüstü bir iktidar döneminin ürünleridir. AKP olağan bir iktidardır! Ama bugüne kadar görülmemiş bir “yargısal ve üstelik olağanüstü sıkıyönetim” yaratmıştır! Burada hukuk yoktur, adalet yoktur, adil yargılama yoktur... Davalar ilerledikçe, davaları izledikçe, bu çok daha net ortaya çıkıyor!
Orada, ne deliller önemlidir, ne yapılan savunmalar, ne avukatlar, ne insan hak ve özgürlükleri ne tutuklu hakları...
12 Mart’ta gözaltına alınıp Emniyet ve MİT sorgusuna götürülenler bilir. Sorgucular, ki çoğu işkenceciydi, size daha başında şunu söylerlerdi: Burada ne anayasa geçerlidir ne babayasa! Ne yasa var sizi koruyacak ne de başka bir şey!
Silivri de bu sözlerin geçerli olduğu bir yer.
Hatta şunu söyleyebilirim: 12 Mart-12 Eylül dönemlerinde ve daha sonraki bütün sorgulamalarda gözaltına alınanlar için, Emniyet- MİT sorgulamaları işkenceli zor zamanlardı. Buna kısmen savcılık safhasını da ekleyebilirsiniz. Çünkü ifadenizi kabul etmediğinizde sizi Emniyet’e geri göndermekle tehdit ederlerdi! Mahkeme aşaması ise yargılananlar için çok daha özgürlük alanlarıydı!
Bugünkü davalarda ise bu durum yer değiştirdi: Polis ve savcılık aşaması rahat geçiyor, diyelim ki “yasalara uyuluyor”.. Ama esas işkenceli dönem ise mahkeme aşaması!
Sanıkların savunmalarından dolayı onlarca yıl mahkûmiyet aldıkları; avukatların savunma haklarının kısıtlandığı, dışarı atıldıkları; savcılık ve mahkemelerin delilleri ellerinin tersiyle bir kenara ittikleri; tutuklular lehine olabilecek bütün istemlerin geri çevrildiği yerler...
Dahası, eğer doğruysa, Adalet Bakanlığı’nın avukatlar olmadan da yargılamaların sürmesini sağlayacak yasa değişikliğini şimdi gündeme getirdiği yerler...
Siyasal yargılamanın çağdaş dünyada asla ve asla görülemeyecek türlerini yaşıyoruz.
Tamamen hukuki göstermelik ama intikamcı bir siyasal yargılama! Bunu daha ne kadar sürdürebilecekler bilmiyorum. Ama Erdoğan ve adamları dörtnala gidiyorlar bu hukuksuzluk kulvarında...
Ve bütün bu davaların aslında Türkiye’yi temelden dönüştürecek ve bilinmez ve yeni bir dehlize sokmak amacını taşıyan araçlara dönüştürüldüğü de açıkça ortaya çıkmaya başladı.
Böyle bir amaç-araç olmasa, bütün bu hukuksuzluklar, sahtelikler, komplolar göze alınmazdı!
***
Soner’in evine 14 Şubat 2011’de girdiler. O günü “Kırmızı Pazartesi” olarak isimlendiriyor! Yeni başlayan bir filmin sahnesine çok zengin ve meraklı bir giriş gibi...
Soner “İlk Gün”den 29. Gün’e kadar gün gün kayıtlarını bizimle paylaşıyor, çok zengin bir içerikle, tarihe, siyasete, önemli olaylara git-gellerle.. Savcı Öz ile sorgulamasını anlatıyor; davalara, yargılamalara dalıyor, analiz ediyor... Çeşitli “Silivri davaları”nın tutuklu öykülerine girip çıkıyor, mesela Danıştay davasına... Orada Muzaffer Tekin’i anlatıyor ve Alparslan Aslan’ı... Sonra Poyrazköy’de “silah kazı alanı”na dalmış, kurulan tezgâhı anlatır görüyoruz Soner’i...
Silivri davalarını bir yanından kapmış yere seriyor Soner...
Tutukluymuş, onun için hiç önemli olmadığını hissediyorum, yazdığı kitapla tutukluluğunu yırtmış, güvercin gibi kanat çırpıyor demir parmaklıkların dışında...
İlginç bir yerdeyim kitapta, kusura bakmayın, burada kesiyorum ve kitaba dalıyorum...
Hem hakikatlerle temasa geçmek hem de hakikatlere dayanacak güce kavuşmak için, Soner’in kitabı lütfen...
Yorum Gönder