Toplumdaki değişimin derinliğini anlamak isteyenler için 28 Şubat tartışmaları çok öğreticidir.
28 Şubat 1997 MGK karar ve uygulamalarına geçit verdiği için dönemin Cumhurbaşkanı Demirel bugün eleştiri oklarına hedef oluyor.
En son AKP’li Hüseyin Çelik suçladı: “Demirel’in masum olmadığını düşünüyorum. Psikolojik harekâtın orkestra şefiydi” dedi.
Semra ve Bilâl Çetin bu soruyu Demirel’e üç yıl önce sormuştu:
Demirel’in cevabı:
- Türkiye darbenin ne olduğunu biliyor. Darbeciler geliyor, Meclis’i kapatıyor, hükümeti Anayasa’yı ortadan kaldırıyorlar, kendilerine göre bir düzen kuruyorlar. 29 Şubat günü Türkiye’de hükümet var mı? Parlamento var mı? Var. Anayasa?.. Var. Herkes yerli yerinde duruyor mu? Duruyor. Bunun nesi darbe?
Bizimkiler üsteliyor:
- Hükümet ertesi gün var ama bir süre sonra hükümet de yok, parti de yok!
Demirel anlatıyor:
- Dört ay geçmiş, 18 Haziran’a geliyorsunuz, günün başbakanı (Erbakan) “Ben istifa ediyorum” diyor. Ona “istifa et” diyen var mı? Yok. Ben soruyorum “Niye istifa ediyorsun?” O “Gerginlik var” diyor. Sonra geliyor, “Ben istifa ediyorum ama başbakanlığı filancaya ver” diyor. Bu Cumhurbaşkanı’nın bileceği iş. Ondan sonra Meclis’in içinden hükümet kuruluyor, Meclis’in güvenoyuna mazhar oluyor, Türkiye yoluna devam ediyor. Bunun nesi darbe?
15 yılda çok değişti
Darbe veya darbe girişimi tanımını oluşturan şartların 15 yılda ne büyük değişime uğradığını bu açıklamalar ortaya koyuyor.
Demirel o dönemde irticai tırmanışın yaygın bir huzursuzluk yarattığını belirterek “Yanlış olan şey yalnız seçilmişlerin meselesi olamaz” diyor.
Ve yaptıklarının meşruiyetini savunuyor:
- Laik devlet üzerine yemin etmişsiniz, devrim üzerine yemin etmişsiniz. Modern cumhuriyeti korumak size tevdi edilmiş. Siz buna açıkça ters düştüğü için rahatsızlık meydana getiren hadiselere “varsın böyle olsun” derseniz o zaman o safa girersiniz. Ve oturduğunuz yerde oturma hakkını kaybedersiniz.
Halbuki bugün özel yetkili mahkemelere egemen olan irade, Demirel’in tezini kökten reddediyor.
Siyasi iktidarın herhangi bir eylem ve işlemine askerlerden gelebilecek müdahalenin hiçbir mazereti olmayacağına dair hüküm oluşturuyor.
Silâhsız kuvvetler
Bu davaların simgesel önemi intikamcı dürtülerle kirletilmesin; neden?
Çünkü iktidarları gelecekteki askeri müdahalelere karşı koruyacak ibreti yaratmak her şeyden daha önce geliyor.
Hedefe ulaşılmıştır büyük ölçüde. Askerler darbe suçunun hiçbir şekilde cezasız kalmayacağını, ağır bedeller ödeyerek öğrenmişlerdir. Bu arada pek çoğu haksız yere acı çekerek, hakarete uğrayarak, gelecekleri ellerinden alınarak ödemişlerdir bu bedeli.
Önümüzde sivil toplumun sorumluluğunun artacağı bir dönem var.
“Asker gelsin, korusun, kurtarsın” dönemi kapanmıştır.
Şimdi doğasına uygun yaşayan bir demokrasi kuracaksak “silâhsız kuvvetler”i ayağa kaldırmak zorundayız.
İfade ve basın özgürlüğünün kısıtlı olduğu, muhalefetin ve aydınların korkutulup sindirildiği bir toplumda bu yapılamaz.
İktidar askerden boşaltılan alanı özgürlükle doldurmazsa tüm kazanımlar ziyan olur!
Yorum Gönder