Bu yazıyı 17. İzmir Kitap Fuarı’nın bitiminden sonraki hafta yazmayı planlıyordum. Ancak 14 Nisan’da
başlayan fuarın ilk günlerinden medyaya yansıyanların yanı sıra dostların ulaştırdığı haberler içimi kıpır kıpır etti. 22 Nisan’da sona erecek fuar kapılarını kapatmadan okura ulaşmak istedim.
Kurulduğu yıldan, tutuklanıncaya dek İzmir Kitap Fuarı’nın katılımcısıyım. Her yıl fuardan önce kendime görev verirdim; yeni bir kitapla gitmek. Bu kendime ve okura saygı içindi. İmza öncesi söyleşilerden pek çok anı var belleğimde. En çok da katılımın yoğunluğuyla ilgili... İzmir kitapsız bir şehir değil. Belki Türkiye’nin en kitaplı şehri.
Okurların art arda gelen sorularına yanıt için zaman olmayınca telefonlarını alır, sonra aramaya çalışırdım. Kimi telefon sözlerini tutamazdım. Ertesi yılın kitap fuarında sitemle karışık soran olurdu:
- Geçen yıl numaramı aldınız, arayacağım dediniz, aramadınız.
Ayağa kalkar, gerçekliği olan bir şakayla karşılık verirdim:
“İnanın, öyle bir yıl geçti ki; kendimi arıyordum, meşgul çalıyordu!”
***
Nisan başında duruşma salonuna gelen dostlar arasında şöyle bir ortak akıl oluştu.
“Mesleki doğumu İzmir’de gerçekleşmiş, CHP İzmir Milletvekili Mustafa Balbay, hapiste 4. yılına girdi. Geçen ay hapiste yazdığı 4., toplamda 27. kitabı yayımlandı. İzmir Kitap Fuarı’nda bu yönde etkinlikler yapalım. Balbay’a Özgürlük Girişimi adı altında buluşalım.”
Neler olabilir diye düşünürken daha fuar başlamadan, açılıştan bir gün önce İzmir Gazeteciler Cemiyeti (İGC) Başkanı, Gazetecilere Özgürlük Platformu (GÖP) Dönem Başkanı Atilla Sertel fuar önünde meslektaşlarla görsel unsurları da olan bir açıklama yaptı.
Ertesi gün gördüm ki, fuar kapılarını açarken meslektaşlar demir parmalıkları kapatmışlar. Hücreler yapmışlar, insanın, düşüncelerinin, eserlerinin demir parmaklıkların arkasına saklanamayacağını göstermek için beni fuara taşımışlar. Milletvekillerimiz, belediye başkanlarımız beni, okurla buluşturmuşlar.
Mutluluğun resmi...
Özgürlüğün resmi...
Duygularımı başka nasıl tarif edebilirim bilmiyorum.
***
İzmir Kitap Fuarı’nda, “Balbay’a Özgürlük Girişimi” çerçevesinde düzenlenen etkinliklere omuz veren herkese çok teşekkür ediyorum. Bir an isim isim yazmayı düşündüm, baktım olmayacak.
Bunun yanında asıl paylaşmak istediğim şu:
Gelin, İzmir Kitap Fuarı’ndaki buluşmayı bir “başlangıç” yapalım...
Gelin, çaresizlik duygusuna kapılmadan, “bir yerden başlamalı” diyelim...
Akıl akıldan üstündür, herkes bir öneri getirsin. Fuardan dostlar, “Bir defter açtık, insanlar düşüncelerini yazıyorlar. Sana ulaştıracağız” diye haber göndermişler. Onları satır satır okuyacağım. Zamanım bol; kendimi arıyorum, meşgul çalmıyor!
Gelin, bu fuardan “görevimizi yaptık” rahatlığıyla ayrılmayalım, “bir şey yapmalı” sorumluluğu ve enerjisiyle ayrılalım.
Türkiye, tarihin en karmaşık döneminden geçiyor. Siz hiçbir binanın temelini atanların, “Valla 5 katlı da yapabiliriz, 20 katlı da... Yolda karar vereceğiz. Hele inşaat yarılasın, hastane ya da okul yapabiliriz, belki de fabrika olarak kullanırız” dediğini duydunuz mu?
İşte Türkiye’de davalar böyle açılıyor, operasyonlar böyle başlıyor.
Kan kanla yıkanmaz, darbe darbeyle aşılmaz.
Gelin, “Türkiye Cumhuriyeti’nin kuruluş temellerine bağlı, 21. yüzyıl evrensel değerleriyle barışık, demokrasinin araç değil, amaç olduğu bir yenilenme istiyoruz” diyelim.
Gelin korkular değil, özgürlükler üreten bir yönetim istiyoruz, diyelim.
Bütün içtenliğimle paylaşmak isterim ki; içimde pozitif bir enerji var. Asıl olan durumun kötülüğü değil, bizim bir şey yapma irademiz.
Rıfat Ilgaz “Son şiirim” diyerek ölümünden iki yıl önce 19.11.1995’te şu dizeleri kaleme aldı:
“Elim birine değsin,
Isıtayım üşüdüyse
Boşa gitmesin son sıcaklığım!”
Rıfat Ilgaz’ın “Bütün Şiirleri”nin son sayfasındaki bu dizeleri hiçbir zaman karamsarlıkla okumadım. Tam tersine, en güçlü yaşama tutunma şiirlerinden biri.
Ilgaz’dan esinlenerek seslenmek istiyorum:
Ben bu mapusluğu çekerim dostlar,
Ama bir şeyler yapalım,
Boşa gitmesin tutsaklığım!
Yorum Gönder