Eskiden meteoroloji tahminleri altılı ganyan tahminlerinden fazla farklı değildi. Hatta ciddi biçimde alay konusu olurdu.
Teknolojinin ilerlemesiyle birlikte tahminler de tutmaya başladı.
İstanbul’da kent yönetimi, sonradan başına dert çıkmasın diye kestirme bir yol bulmuş durumda.
Kar geliyor haberini alır almaz okulları tatil ediyor. Fırtına olacak deyince halka sokağa çıkmayın uyarısı yapıyor.
Sonradan saatlerce trafikte kalanların tepkilerine cevap yetiştirip kendilerini savunmaktansa, önlemi baştan alıyorlar.
Bizim çocukluğumuzda kar kıyamette binbir zorlukla okula gittiğimizi hatırlıyorum. Türkiye’nin çok daha sert hava koşullarında yaşayanlar da hayatlarına devam ediyor. Ama iş İstanbul’a gelince durum değişiyor.
İstanbullular, gerçek fırtınaların olduğu ülkelerde yaşasa ne yaparlardı, merak etmeye başladım.
Herhangi bir Avrupa ülkesinde gayet sıradan bir şey olan yağmur bizde iki gün fazla yağsa kent felç oluyor.
***
Asıl sorun doğal felaketten çok, kentin görünüşte havalı ama içerden çürük olması.
Her tarafta gökdelenler, akılı binalar, içinden nehir geçen siteler, lüks alışveriş merkezleri birbiri ardına açılıyor ama iki damla yağmurda en havalı semtlerin yolları bile perişan hale geliyor.
Kentin merkezindeki semtleri su basıyor.
Pek çok ülkede kış dediğiniz zaman son derece normal bir doğa olayı olan kar İstanbul’a üç gün yağınca neredeyse seferberlik ilan ediliyor.
Okullar kapatılıyor. İnsanlar işlerine gitmiyor. Gidenler erken çıkıyor.
Buna rağmen trafik felç oluyor, insanlar saatlerce yollarda kalıyor.
Bırakın afeti, felaketi, Başbakan, Cumhurbaşkanı İstanbul’da olduğu günlerde bile ortalık birbirine giriyor.
AKOM diye bir merkez var. İstanbul büyük bir deprem riski altında yaşayan bir kent. Örneğin birçok ana arter, afet sırasında açık kalması gereken yol olarak belirlenmiş, tabelalar konulmuş. Ama gelin görün ki herkes yine buralarda park etmeye devam ediyor.
Birçok ara sokak, bırakın deprem zamanını, bir acil durumda ambulansın, itfaiyenin bile giremeyeceği durumda. En eğitimli kesim bile arabasını evinin önüne park ederek yolu tıkamakta beis görmüyor.
***
İstanbul ne yaz ne kış, ne yağmur, ne kar, ne fırtına açısından öyle tehlikeli bir kent değil. Birçok gelişmiş Avrupa kentine göre bile çok daha avantajlı bir iklime sahip.
Biraz rüzgâr çıktı mı buluttan nem kapar hale gelmemizin nedeni hava şartları değil, yıllardan beri pek çok uzmanın söyleye söyleye dilinde tüy biten çarpık kentleşme ve altyapı sorunu...
Ama okulları kapatıp, evinizden çıkmayın diyerek durumu idare etmek yerine kimsenin bu konuyla ilgilendiği de yok. Aksine, giderek daha çok bina, daha yüksek bina yapılıyor. Açılan yolların hiçbiri feci bir hale gelen trafiğe çözüm olmuyor tam tersine işleri daha da karıştırıyor.
Başka kentlerde işe gidiş geliş saatleri dışında çok büyük bir trafik sorunu yaşanmaz. Hafta sonları özellikle büyük kentlerde trafik olmaz. İstanbul’da ise durum farklı. Hafta sonu, bayram, yaz tatili bile fark etmiyor. Günün her saati, her semtte inanılmaz bir tıkanıklık söz konusu.
Görülen o ki, önümüzdeki on yıl kent daha da büyüyecek. Dünyanın önemli metropollerinden biri haline gelecek. Çılgın projeler yerine makul projelerle bu konuya ciddi bir yaklaşım ve yatırım için zaman giderek daralıyor.
Yorum Gönder