Cumhuriyet rejimine düşman olanlar; şimdi Osmanlı dönemini pohpohlayıp duruyorlar. Peki cumhuriyet öncesindeki Türkiye ne halde idi; bunu biliyor musunuz? Şimdi size; 20. Yüzyıl’ın başındaki Osmanlı Devleti’nin durumu ile ilgili bir belgeyi aktarıyorum. Bu belge, o zamanlar Osmanlı Devleti’nin bütün tütün ürünlerini eline geçirmiş olan Düyun-ı Umumiye yönetiminin tütün genel müdürü Lui Ramber tarafından yazılmış bulunuyor. Büyük romancımız Halit Ziya Uşaklıgil’in gayet olumlu biçimde söz ettiği Lui Ramber’in anılarından “Ulu Hakan Abdülhamit Han” dönemini okuyalım; bakalım ne durumda imişiz:
“15 Nisan 1900
Osmanlı hükümeti gelir kaynağı bulmak için birdenbire karma karışık bir faaliyete girişti. Padişah fermanları birbirini takip ediyor. Birisinde aşar (eski yüzde 10’luk vergi) ve arazi vergisine yüzde altmış zam ediliyor, ötekisi ile ithalat üzerine yüzde üç ekleniyor. Üçüncü bir emirle göçmenlere yardım edecek bir sandık kurulması için yeni bir pul çıkarılıyor. Buna göçmen pulu deniliyor.”
DERİSİ YÜZÜLECEK KÖYLÜLER
“Bütün bu fermanlar; hiç beklenilmeyen bir sırada halkın üzerine ‘’baran-ı bela’’ bela yağmuru gibi yağıyor. Gümrük vergisinin arttırılmasını bütün elçilikler protesto ettiler. Göçmen puluna gelince bütün yabancılar eski kapitülasyonlara (yabancı devletlere verilen özel hak) dayanarak böyle bir vergiye tabi tutulmayacaklarını ileri sürüyorlar.
Tek şikâyetlerini dinletemeyenler zavallı köylülerdir. Onların savunacak kimseleri yok. Aşar vergisi esasen lüzumundan fazla yüklü olduğu halde arttırılmıştır. “Derisi yüzülmeye layık” görülen bu kesime yapılanlar, köylerin yavaş yavaş boşalmasına sebep oluyor. Bu gittikçe artacak ve en sonunda buralarda vergi alınacak kimse kalmayacaktır.”
YIKILAN İMPARATORLUK
“Türkiye gittikçe yıkılan bir imparatorluk halini aldı. Daha yakında Avrupa’nın işe karışması sonucunda veya savaşlardaki yenilgileri yüzünden Balkanlardaki zengin eyaletlerden yoksun kaldı. Galip geldiği bir savaş neticesinde bile Girit Adası elinden çıktı. İşte Osmanlı Devleti’ni doğrudan doğruya yok edecek bir iş... Topraklar ya savaşlarda kaybediliyor veya sadece terk olunup gidiliyor. Başka bir yoldan da aynı sonuca varılıyor. Eyaletlerdeki halk yiyecekten mahrum bırakılıyor.
Ekilip biçilen topraklar çöl haline getiriliyor. Anadolu da bu usul uygulanarak yok ediliyor. İmparatorluğunun doğu tarafı muazzam bir çöl halini almıştır. Eski köylerin birçoğunun bugün yerlerinde yeller esiyor. Yüzlerce köy kaybolmuştur. Anadolu’nun öteki kısımlarına gidilince aşarın mütemadiyen arttırılması ziraatı imkânsız kılmakta ve göçleri arttırmaktadır. Göçmenler geçirdiğimiz “Osmanlı İmparatorluğu’nu ortadan kaldırma” devrinin büyük bir yarasını teşkil ediyor.”
GERÇEKLERİ GİZLEMEK NEYİ DEĞİŞTİRİR?
Osmanlı İmparatorluğu’ndaki tütün tekelini Avrupalılar adına yöneten İsviçreli avukat Lui Ramber; Abdülhamit Han döneminin büyük bir yıkım ve yoksulluk dönemi olduğunu üzüntü ile ortaya koyuyor. (Gizli Notlar isimli kitaba bakmanızı öneririm.) “Hazine bomboştur.” diyerek devletin sarraflardan bile borç dilendiğini gösteriyor. Bu durumu bilen Avrupalılar da imparatorluğun bütün gelir kaynaklarına el koyuyor. Şu satırlara bakınız: “Para kasaya girer girmez eriyor. Sekiz günden beri hükümet kendisine 300 bin liralık bir avans vermemizi istiyor. Nihayet kabul edeceğiz. Fakat Suriye demoryollarının inşası hakkındaki yeni projemizin onaylanmasını ve bu suretle Beyrut - Şam hattının kurulmasını şart süreceğiz.”
Borç karşılığı bütün gelir kaynaklarını Avrupalı emperyalistlere teslim etmiş bir Osmanlı Devleti’nin yaşaması mümkün müydü?
İşte Türkiye Cumhuriyeti; bu yıkıntı üzerine kuruldu ve on yıl sonra da bütün dünyada saygın hale geldi. Ama bunu TRT Genel Müdürü İbrahim Şahin’e kabul ettirebilir misiniz?
Yorum Gönder