Yakışmıyor Tayyip, Yakışmıyor - Emin Çöleşan

SEVGİLİ okuyucularım, öyle bir ülkede yaşıyoruz ki, ortalıkta Tayyip’ten başka bir kimse yok! Her gün konuşuyor, her gün demeç veriyor, çevresine yandaş ve yalaka gazetecileri toplayıp muhabbet ediyor, kendisine sorulan çanak sorulara yanıt veriyor.
Başka bir deyişle Tayyip’le yatıyoruz, Tayyip’le kalkıyoruz.
Ama bu kadar çok konuşunca ister istemez gaf yapıyor, pot kırıyor, yanlış bilgiler veriyor.
O zaman da milyonlarca insanımız şöyle düşünmeye başlıyor:
Bu ne biçim devlet adamı yaaa!”
Tayyip ten başka konuşan yok mu? Elbette var ama onların sesi, sinek vızıltısı kadar cılız kalıyor. Örneğin bazen Çankaya’daki AKP’li konuşuyor, bazen de Tayyip’in yardımcısı suikast mağduru Bülent kendince bir şeyler söylüyor.
***
Türkiye, korkunç bir terör belasıyla boğuşuyor. Türkiye, her gün evlatlarını toprağa veriyor. Bütün bunlar olurken kamuoyu ısrarla soruyor:
“Terörün kaynağı Kuzey Irak’ın Kürtçü yönetimiyle birlikte PKK’nın elinde olan Kandil dağı, Ordumuz niçin karadan müdahale etmiyor? Niçin bu pislik yuvasını ele geçirmiyor?”
Tayyip birkaç gün önce Güney Afrika gezisindeydi. Yandaş gazetecilerini uçakta yine çevresine dizmiş ve onlara hitaben konuşuyordu.
Lütfen aynen onun ağzından çıkan şu sözleri çok, ama çok büyük dikkatle okuyunuz:
Terörle ilgili olarak biz şu anda gereken ne varsa, yapılması gereken ne varsa, hepsini yapıyoruz.”
Acaba ordumuz Kuzey Irak’a karadan bir müdahalede bulunacak mı?
Burası çok ilginç, soruya şöyle yanıt veriyor:
“Eğer yapacak bir şey varsa, bayrak dikmekle siz orada terörü durduramazsınız. Kandil senin ülkenin sınırları içinde değil. Bayrağı dikmişsin, terör mü bitecek? Böyle saçmalık olur mu?..”
Bu sözlerini internetten okulunca şaşırdım, önce inanmadım. Mutlaka böyle dememişti, sözlerinin üzerinde oynanmıştı. Ama bir baktım, devletin Anadolu Ajansı bu sözleri aynen geçmiş.
Kuzey Irak ta teröre karşı yapılacak olan müdahaleyi saçmalık olarak tanımlayan bir başbakan! Hey yavrum hey!.. Sonra devam ediyor ve nasihat veriyor:
“Bu sözleri siz de sormayın,  yazmayın!”
Sonra bir gaf daha yapıyor
Oraya (Kandil’e) bayrağı diktiğinde  ne olacak? Terör mü duracak? Şu anda ülkemizin her yerinde bayrağımız var. Terör duruyor mu? Böyle bir şey, söz konusu değil.
Bu şahsın ağzından çıkan bu sözleri anlamak mümkün değil. Hiç kimse anlayamaz Bilerek mi söylüyor, yoksa uykuda mı konuşuyor, kestirmek mümkün değil!
Ağzından bilerek veya bilmeyerek çıkan bu sözlerle hem Kuzey Irak’taki Kürt yönetiminin başı olan iki paralık herif Barzani’ye, hem de Kandil’i üs olarak kullanan PKK’ya dolaylı mesaj veriyor:
“Siz rahat olun karadan bir operasyon yapma niyetimiz yok.”
İyi de, daha iki gün önce Meclis’ten beşinci kez geçirdiğin ve sınır ötesi              harekât iznini uzatan tezkere ne olacak?
Ne olacak, Meclis’in tozlu raflarında uyuyup kalacak!
Operasyon yapmayacaksan o tezkereyi niçin bir kez daha uzatıp hükümete yetki verdiriyorsun!
Bu çelişkilerin hesabını kim verecek nasıl verecek? Türkiye böyle mi yönetilir?
Sonra efendim, sözlerini yine çok ilginç bir biçimde sürdürüp medyaya baba nasihati çekiyor:
“Herkes elinden ne geliyorsa bu sürece (terörle mücadeleye) katkıda olunması lazım ama siz bunu (terör olaylarını) yazarsanız çizerseniz, inanın bu iş durmaz. Tam terörün propagandasını yapmış olursunuz. Sakın bu oyuna gelmeyin.”
Demeye getiriyor ki “Karakol baskınlarını, patlayan mayın ve bombaları, ölenleri, şehit düşenleri, şehit cenazelerini yazmayın!..”
***

İşte bu yüzden, terör, ekonomik sıkıntılar ve öteki olumsuzluklar gündemden düşsün diye, karşımıza üç adet hayali canavar, yeni düşman çıkardı.
Suriye, Kaddafi ve İsrail!
Şimdi bu oyuncaklarla oynuyor, onlara saldırıyor, posta koyuyor. Zannedersiniz ki birkaç ay öncesine kadar al gülüm ver gülüm okluğu Suriye ve İsrail’le savaşa gireceğiz. Aynen kılıcını çekip yel değirmenlerine saldıran Don Kişot gibi.
Son günlerde ya yorgunluktan, ya da kendi ihmali veya yanlış algılaması güzünden, başka gaflar da yapmaya başladı. Örneğin bazı Alman vakıflarının PKK ile birlikte CHP’li belediyelere büyük para yardımı yaptığını iddia etti.
Türkiye’de uyanık entel vurgunculara, Kürtçülere, şeriatçılara ve benzerlerine para veren yabancı vakıflar elbette oldu. Mustafa Yıldırım ve rahmetli Necip Hablemitoğlu gibi Türk aydınları bu rezaletin kitaplarını yazdılar, avanta alanları belgelediler.
Ama gelin görün ki Tayyip, bu son iddiasını kanıtlayamadı. Tam tersine, o vakıflardan CHP li değil, bazı AKP li belediyelerin yardım aldığı ortaya çıktı…
Ve Tayyip susmak zorunda kaldı. Ya kendisine yanlış bilgi verilmiş, ya verilen bilgiyi yanlış algılamış, ya da çalışma arkadaşları tarafından işletilmişti.
İşte size son günlerdeki Tayyip’ten, onun gaflarından, kırdığı potlardan, bilgisizliğinden birkaç kısa alıntı.
O, bu durumuyla bizi yönetiyor!

BİR MEDYA REZALETİ DAHA

HABER dün medyada yer aldı ama bir kez daha irdelemek gerekiyor. Çoğu hukukçu sınıf arkadaşları, birkaç CHP milletvekili ile Ankara da bir restoranda yemek yerken, o sırada Ülke TV isimli şeriatçı kanalda şeriatçı Deniz Feneri vurgunu savunuluyor! Aynı anda altyazı geçmeye başlıyor
Deniz Feneri soruşturmasının görevden alınan savcısı Nadi Türkaslan şu anda bir restoranda bazı CHP’lilerle birlikte yemek yiyor…”
Ohhh! .. Savcı ile CHP’nin ilişkisi belgelenmiş oluyor!.. Oysa Nadi Bey o ada evinde. Kanalı arayıp canlı yayına bağlanmak istiyor, bağlamıyorlar.
O sırada yandaşlara emir veren meçhul yerden düğmeye basılmış, bunların bütün gazete ve televizyonlarına haber verilmiş durumda
Nadi Türkaslan şu anda CHP‘lilerle birlikte. Çabuk şu adrese kamera ve muhabir gönderin, çekim yapıp bu durumu belgeleyin!
Restoranın kapısı bunların muhabirleri ¡le oluyor. Fakat durum derhal açığa çıkıyor. Orada bulunan bir başkasını Nadi Bey’ e benzetmişler. İhbar-jurnalcilik mekanizması hemen çalışıp devreye girmiş.
Savcı Nadi Türkaslan dün yazılı bir açıklama yapmak zorunda kaldı
“Gece o restoranda değil, evimde idim. O restoranın yerini bilmem, ömrüm boyunca gitmedim. Yasal haklarımı kullanacağım.
Şimdi burada bir kez daha soruyorum: Bu nasıl gazeteciliktir? Bu nasıl yozlaşmış bir gazetecilik anlayışıdır? Yapılacak baskını (!) belgelemek için o restoranın kapısına onca muhabir ve kamerayı hangi güç toplamıştır?
Şimdi gelinen şu aşamada Ülke TV’nin Nadi Türkaslan ve kamuoyundan özür dileyip dilemediğini bilmiyorum.
İktidar medyasının marifetlerine tanık oldukça mesleğimiz adına utanıyorum.

Emin Çöleşan/SÖZCÜ

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget