Terörle mücadele mi, müzakere mi? - Ruhat Mengi

Konuşmalar, açıklamalar bir o yönde bir bu yönde sürmekte olduğu için hala anlaşılabilmiş değil, devlet “terörle mücadele” kararında mıdır, Güneydoğu’daki vatandaşları da bu yönde destek vermeye mi çağırmaktadır yoksa “terör örgütü ile müzakere” mi yapılacaktır. Başbakan Erdoğan hem PKK’ya ve acımasız eylemlerine öfkesini ifade ederek “Ciğerim yanıyor, nasıl sert olmayayım, güvenlik güçleri görevini yapacaktır” diyor, hem de “ Öcalan’la görüşmelerin süreceğini, MİT’in bunun için var olduğunu” söylüyor.

BDP hem “PKK’nın siyasi kanadı olmadığını” söylüyor, hem onun terör eylemlerini destekliyor, hem de Meclis’e girerek yeni anayasa görüşmelerinde “demokratik yoldan” çözüm aradığını gösteriyor. Tam bir bulmaca.. Ve toplum ve siyaset ve gündem bu bulmacaya yoğunlaşmışken bir bakıyoruz yeni bir terör saldırısı olmuş, bebek demeden, öğrenci demeden, hamile kadın ve karnındaki doğmamış çocuğu demeden siviller, askerler, polisler öldürülmüş. İki gün yazılıyor, çiziliyor, terör örgütü “pardon kaza oldu, biz onu polis aracı sandık” filan diyor, böyle olmadığı ve görerek ateş açtıkları kayıtlarla ortaya çıkıyor, üzüntü bildiren açıklamalar yapılıyor, sonra.. O bebekler, gençler unutuluveriyor.

EYLEMSİZLİK SAĞLANSIN

Bakıyorsunuz siyasi konuşmalar değişmiş, bazı köşelerde “terörist”e terörist diyemeyen, neredeyse bu kanlı eylemlere hak veren yazılar çıkmış (ki en şaşırtıcı durumlardan biri bu.. Çok sayıda masum insanın öldürüldüğü son olayların bile onları etkilememesi her şeyden önce insanlıkları açısından inanılır gibi değil.) “BDP’nin isteklerinin ne olduğu, yapılacak yeni anayasadan ne beklediği, terör saldırılarının hangi nedenle yapıldığı” artık açık ve net ortadayken hala eski, modası geçmiş, inandırıcılığını yitirmiş yuvarlak cümleleriyle konuşmaya, yazmaya devam ediyorlar.

Başa dönelim; terörle mücadele mi, müzakere mi yapılacağı anlaşılmıyor. Bir yandan mücadele, diğer yandan müzakere yapılacaksa, o arada da “yeni anayasa” çalışmaları sürecekse terör saldırıları da sürecek demektir ki topluma açıklanması gereken de bu.. Madem ki BDP bu çalışmalara katılacak, madem ki “Öcalan’la görüşmeler” sürecek o zaman hiç değilse terör örgütüne o süreçte “eylemsizlik” kararı aldırmak için de görüşme yapılsın.

O SÜREÇTE İNSANLAR ÖLMESİN

Eğer sonuçta “Başkanlık sistemi için de gerekiyor” denerek yeni anayasada “özerk bölgelere geçiş” yapılacak, “Türklük ve Türk milleti” kavramları anayasadan çıkarılacak, o müzakereler sonunda “Öcalan’a ev hapsi” kabul edilecek ve diğer değişikliklerle de terör eylemleri son bulacaksa, buna inanılıyor veya bu bekleniyorsa hiç değilse o süreçte yeni eylemlerde insanlarımız ölmesin.

Terör örgütüne; referandum öncesinden başlayıp 12 Haziran seçimlerine kadar süren “eylemsizlik” kararını kim, nasıl aldırdıysa yine aynı şey yapılabilir. Bu yapılmadığı, terör sürdürüldüğü takdirde “ortada büyük bir samimiyetsizlik olduğunu” düşünmekte herkes haklıdır!




*****


Demokrat Yargı nereye gitti?

Eskiden Yargıç ve Savcılar Birliği (YARSAV) yargıda bir yanlış yapıldığı zaman eleştirirdi, sonra çok üstüne gidildi, eleştiren hukukçular zarar gördü, onlar da sustular. Oysa “çokseslilik, demokrasi” halen geçerliyse her hata ve tabii özellikle yargıdaki her hata eleştirilebilmelidir.

Demokrat Yargı Derneği ise “YARSAV’dan ayrılan yargıç ve savcılar” tarafından kurulmuştu. Başkanı Osman Can, aynı zamanda Anayasa Mahkemesi Raportörü olduğu dönemde bile Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu (HSYK) gibi en önemli, mahkemelerdeki hakim ve savcılar hakkında karar veren bir üst yargı kuruluşunun “yapısı değişsin, burada yer alacak üyelere siyasetçiler karar versin” diye aylarca mücadele verdi. “Referandum öncesinde” bunun için bir nefer gibi çalıştı, “demokrasi böyle gelecek” diye her gün konuştu ve demokrasinin can damarı yargının yapısının “tek bir parti”tarafından değiştirilmesine büyük katkıda bulundu.

OSMAN CAN’IN DEMOKRASİSİ

Yeterince katkı sağladığını gördüğü anda ise hemen bu görevlerden ayrılarak “önemli bir üniversiteye” akademisyen olarak alındı, şimdi orada öğrencilere “nedense Batı demokrasilerinde asla rastlanmayan demokrasi yorumlarını ve deneyimlerini” aktarıyordur herhalde. Neyse, o gittikten sonra Demokrat Yargı’nın başına geçen Orhan Gazi Ertekin, “Osman Can’ın da katkılarıyla milletin ‘daha demokratik olacağı yönünde’ ikna edilmesi sonucu” referandum ertesinde yapısı hemen değiştirilen HSYK’da “üyelerin seçilme yöntemine ve çoğunun Adalet Bakanlığı bünyesinden seçilmesine” sert tepki gösterdi, hatta bu konuda kitap yazdı.

Şimdi Yargıtay Tetkik Hakimi Celal Çelik görevinden istifa etmiş; en önemli yargı kurumu HSYK’nın siyasallaşması sonunda “yargının artık taraflı olduğunu” süren soruşturmalarla ilgili örnekler vererek anlatmış ve “Artık hiç kimse Türk yargısının hukukun üstünlüğü çerçevesinde hareket ettiğini söyleyemez” diyor. Bu durumda Demokrat Yargı ne diyor, referandum öncesi yaptıkları yoğun faaliyeti nasıl değerlendiriyor acaba? Malum, 21’inci yüzyılda “bağımsız yargısı olmayan demokrasi” olamaz da..

Bir açıklama lazım sanıyorum, bu kadar sessizlik garip kaçıyor!




*****


İRA modeli yanlış!

Başbakan Yardımcısı Bülent Arınç birkaç gün önce PKK-MİT görüşmesi hakkında açıklama yaparken “Milli İstihbarat Teşkilatları ya da onlara yardımcı kurumlar bu örgütle, örgütün eylemlerinin sona erdirilmesi konusunda görüşmeler yapmalıdır” demişti. Oysa bu tür görüşmelerin yapılabilmesi için önce terör örgütünün silah bırakıp, terörü bırakıp “konuşulabilir ortam”ı yaratması, devletin de önce bunu sağlaması gerekir, bu yapılmadan başlanan pazarlıkların sonunda “daha çok terör, daha çabuk sonuç getirir” noktasına vardığı bir kez daha görüldü.

İngiltere “silah bırakma” şartı koşmadan İRA ile masaya oturmuş ve çözüm sağlamıştı ama bunun nedeni İngilizlerin “daha önce İrlanda Cumhuriyeti olan toprakları işgal etmiş olması” idi. Türkiye’de ise her ne kadar “Kürt sorunu” gibi farklı deyimlerle gizlense de “olmayan bir devleti sıfırdan kurma” amaçlı bir hareket (artık adını koymalı değil mi) var ve bu hareketi yürüten siyasi parti ile örgütün arkasında büyük bir halk desteği de yok. Yani olayın karakteri farklı ve bu nedenle de İRA ile benzerlik kurmak yanlış.

Kısacası; BDP önce “silahsızlanma için katkı” sağlayıp sonra hükümetten istekte bulunmalıydı, olay baştan yanlıştı. Terör eylemlerini devam ettiren bir örgütün yanında yer alıp devleti suçlayarak ancak buraya gelindi. Memleket söyledikleri gibi cehenneme döndü. Cevaplasın Demirtaş yazık olmadı mı bu ülkeye?

Ruhat Mengi/VATAN

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget