Prof. Server Tanilli, 23 Eylül Cuma günü, duruşma salonunda konuğumuzdu. Böylesi ziyaretler için
“yarım tahliye” diyoruz. Biz dostlarımıza gidemesek bile onlar bize gelmiş oluyor. Az şey değil.
Server Hoca aylardır, daha yoğun sağlık sorunlarıyla boğuşuyor. 1978’den bu yana sağlık, yaşamının sürekli gündeminde ama son dönem ameliyatlar, yoğun bakımlar, yazı yazmasını da olanaksızlaştıracak boyuta ulaşmıştı.
En son Ocak 2010’da ziyarete gelmişti. O tok, güven veren, gür bir ırmak gibi akan sesiyle şöyle seslenmişti:
“Yeter artık; ya aramıza gel ya da beni de oraya alsınlar...”
O sözler hâlâ kulaklarımda.
Server Hoca’nın 23 Eylül’de bedenine meydan okuyarak geldiği her halinden belliydi. Duruşma salonunda görüş dediğimiz, 5-6 metre öteden haykırarak konuşmak. Herkes aynı anda, 5-10 dakika içinde “uzak görüş” yaptığı için ayrıca bağırmak gerekiyor.
Server Hoca bir şeyler söylemek istedi, tutuldu. Göz göze gelişi sessiz bırakmak istemedim, ilk aklıma gelenleri söyledim:
“Hocam, bu ülke neler yaşadı, bugünleri de aşacağız. En ağır bedeli ödeyenlerden biri sizsiniz. Bedeninizin yarısını verdiniz. Yine de yılmadınız, üretmeye devam ettiniz. Biz de o ürettiklerinizden hem yüzyılların gerçeğini hem yeni yüzyılda insanlığı bekleyenleri öğrendik...”
Server Hoca duymakta zorlanıyordu. İki elimi bizi ayıran bölmeye, ayaklarımı arkadaki bir sandalyeye koydum. Şınav hareketine benzer bir duruşla başımı ileri uzattım, biraz daha bağırarak seslendim:
“Hocam, um:ag’da Nâzım’dan seslendirdiğiniz şiirler, Mülkiyeliler’in bahçesindeki söyleşilerimiz... Yine yapacağız...”
Görevliler kuralların dışına çıkmadan, Server Hoca’nın tekerlekli sandalyesine pay verdiler...
Server Hoca 3-4 sözcükten sonra gözyaşlarıyla konuşmaya başladı! Elleriyle “bu kadar da olmaz” demeye çalışıyordu.
Server Hoca’nın bir yanardağ gibi parlayan gözlerinden akan yaşlar neler anlatmıyordu ki!
***
Bizim kuşak gençliğin ‘Uygarlık Tarihi’ kitabıyla tanıdığı Prof. Tanilli, 1980 öncesinde İstanbul Üniversitesi’nde öğretim üyesiydi. O dönem yaşanan kıyımlardan o da payını aldı. 7 Nisan 1978’de vuruldu. Göğsünden aldığı kurşunlarla yere yığıldı. Durumu ağırdı.
O gün Can Yücel, Prof. Tanilli için şu dizeleri yazmıştı:
“Kulağım sende Server/ Nasıl beklediysem doğacak/ Çocuğumun haykırışını/ senin sağlık haberini de/ Öyle bekliyorum/ Sanki bir tel gerilmiş aramıza/ bir saz/ En püften bir işaret kırpar/ kırpmaz/ Ötmeye başlıyor nabzımın/ kızıl serçesi/ Şakaklarımda/ Geçerken gördüm demin/ Küçüksu’yun ordan/ Mezarlığın yamacında bir erguvan açmış/ Senin resmin tıpkı/ çıktı ya gazetelerde/ Ak sedyenin içinden/ koşturuyorsun baharı/ Kana kana kanayarak/ ölüme karşı/ Bu toprak var ya/ can verdiğin senin/ Bu toprağa düşman baltalarla/ budanarak/ Üstüne yığıldığın toprak/ var ya hani/ O toprak işte seni ayağa kaldıracak/ Onun için sıkı dur kardeşim/ sık dişini/ Ve ateşten ölüp ölüp dirilen/ semendercesine/ 1 Mayıs’ta Taksim’e/ yetişmeye bak/ Taksim’de birleşmeyle/ birleşmeye/ Bekliyoruz ha, gecikme yok.”
***
Prof. Tanilli 1978’den beri sadece hayatta kalmak için direnmiyor; her türlü haksızlığa, zulme, geriye gidişe, sömürüye, cehalete, ayrımcılığa karşı da direniyor.
Bunun için sadece eser vermekle kalmıyor, gerektiğinde bedenine inat bedeniyle mücadeleye katılıyor. İki yıl önceki Taksim çevresindeki 1 Mayıs yürüyüşünün fotoğraflarından biri Prof. Tanilli’ydi.
Bütün çağları içine alan “Yüzyılların Gerçeği ve Mirası” ciltlerinin ardından 2000’li yılların başında “E-ser-ver Tanilli” başlığıyla kitaplarından öğrendiğimi kaleme almaya çalışmıştım.
Server Hoca eser vermeye devam etti. Sadece geçmişe değil geleceğe de ışık tutmaya çalıştı. Örneğin “İnsanlığı Nasıl Bir Gelecek Bekliyor” kitabı tam bir aydın sorumluluğunun sayfalara dökümü. Çünkü sadece olanı anlatmakla kalmıyor, olasılıkları ve yapılması gerekenleri de sıralıyor. Bunu yaparken de bazen bir filmden yola çıkıp anlatmak istediği konuyu ete kemiğe büründürüyor.
Günlerdir sanki Server Hoca’nın gözyaşları avuçlarıma dökülmüş gibi nefesini içimde hissediyorum.
Gayri salt sağlıklı çıkmak değil dileğim, bütün sevdiklerimi sağlıklı bulmak...
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder