Hiç ama hiçbir demokratik ülkede “pankart açan, slogan atan, gösteri yapan“ öğrencilerin herhangi bir şekilde şiddete başvurmadılarsa tutuklandığı görülmemiştir. Hatta Şili‘de bile hükümet parasız eğitim isteyen öğrencilerle anlaşma yoluna gitti.
HAYATLARDAN ÇALINAN YILLAR...
Ama bırakın öğrenci tutuklanması olayının başlı başına skandal oluşunu bir yana, bu öğrencilerin “pankart açma“ suçunun bile bir anda “örgüt üyeliği“ne dönmesi bu kadar kolaysa yıllardır cezaevinde örgüt üyesi suçlaması ile tutulan ama delilleri bir türlü toplanamayan insanlara aynı şeyin yapılmadığına nasıl emin olalım?
Bu iki gencin hayatından iki yıla yakın zaman çalınmış oldu, 19-20 yaşlarında iki koca yıl.. Bunu kim tazmin edebilecek? Eğer üç, beş, altı yıldır cezaevinde tutulan ve hepsi de örgüt üyeliğiyle suçlanan onlarca insan da uzun yıllar sonra serbest bırakılırsa ve haksızlık yapıldığı anlaşılırsa, onların kaybolan yıllarını kim geri verecek?
Yargının referandum sonrası geldiği durumda, eğer milyonda bir ihtimalle yakında özgürlüklerine kavuşabilirlerse başvurabilecekleri tek yol var; AİHM’de haklarını aramak. Onu bulduklarında da fatura “haksızlığı yaratan savcı ve hakimlere“ değil, yine millete kesilecek. Zira “yargı mensuplarının hatalarından kendilerinin değil devletin sorumlu tutulacağı“ gibi bir garabet yasa da çıkarıldı.
Çaresizliğin böylesi görülmüş müdür? Hukukun bu kadar keyfi bir hale getirilmesi karşısında insanın içi acıyor!
Beni kurtarın!
Yandaki “sırtından bıçaklanmış kadın fotoğrafı“na dikkatle bakın. Çok rahatsız edici olduğunu dün bu fotoğrafı HaberTürk’ün manşetinde gören herkes düşündü ve söyledi.
Oysa hiçbirimizin rahatsız olmaya hakkı yok, aynen “tecavüz“e tecavüz demekten utanıp “taciz“ dememiz gibi burada da gerçeklerden kaçamayız.
Türkiye’de kadın cinayetleri gerçeği bu işte, bizim fotoğrafına bile bakmaktan rahatsız olduğumuz olayı o kadınlar saniye saniye tüm korkuları ile yaşıyor ve sonunda da vahşete teslim oluyorlar.
Bu olayla aynı gün; fotoğrafta “işsiz“ eşi tarafından bıçaklanmış olarak görülen ve maalesef kurtarılamayan, iki çocuk annesi Şefika Etik dışında öldürülen (veya öldürülme korkusu içinde olan) başka kadınların da haberleri vardı gazetelerde. Örneğin VATAN’da 25 yaşındaki gencecik Filiz Aktaş’ın “23 yaş büyük“ eşi tarafından kurşun yağmuruna tutularak öldürüldüğü yazıyordu.
KORKUDAN BAYILDI
Yine aynı gün Hürriyet‘in 5’inci sayfasındaki haber şöyleydi: “Kırıkkale’de iki yıl önce boşandığı eşinin ‘işlediği cinayet nedeniyle girdiği cezaevinden’ çıktıktan sonra kendisini sürekli tehdit ettiğini söyleyen 25 yaşındaki NA dört yaşındaki kızı ile çıktığı Cumhuriyet Meydanı’nda koşarak ‘beni kurtarın’ diye bağırdı. Bir süre sonra baygınlık geçirerek yere yığılan kadın polisler tarafından karakola götürüldü.”
Burada “iki ay önce cezaevinden çıkan“ eski eşinden şikâyetçi olmuş. Daha önce bir kaç kez Cumhuriyet Savcılığı’na başvurduğunu ama sonuç alamadığını da söylemiş.
Gördüğünüz gibi Ayşe Paşalı cinayetinden bu yana değişen hiç bir şey yok. Onun yaşadığı korkuları başka kadınlar da yaşıyor, canlarını kurtarabilmek için onlar da savcılığa başvuruyor. Ama sonuç yok.
Kadının çaresizliğini, gencecik annenin o 4 yaşındaki yavrusunun gözleri önünde yaşadığı çileyi görüyor musunuz?
Öldürüleceğine o kadar emin ki son şansını kendini sokağa atarak kullanıyor...
KATİLİ NE HAKLA BIRAKIRSINIZ?
Kocalarının öldürdüğü veya öldürmek istediği kadınların çoğu henüz hayatının başında...
Bu kadınları öldüren veya tehdit eden adamlar ya işsiz ya cezaevinden yeni salıverilmiş bir suçlu.. Ve olaylarda ortak yan olarak “cinayet işleyip cezaevine girmiş bir suçlu“nun serbest kaldığı anda yeni bir cinayete yöneldiğini görüyoruz.
Peki kim dedi bu hakimlere “katilleri, tecavüzcüleri hafif cezalarla serbest bırakmak adalettir“ diye?.. Kim?
40 kez tekrarladık; dünyada başka bir hukuk devleti, bir medeni ülke gösterin bu saçmalığı yapan?
Birinci yazının son cümlesini aynen buraya da koyabiliriz. Tecavüz ve cinayetlere en ağır cezaları getirecek yasaların en kısa zamanda çıkarılmasını mutlaka sağlamak zorundayız. Hükümete, tüm kadınlara, kadın örgütlerine ve vicdanı olan herkese sesleniyorum:
Lütfen harekete geçelim artık, kadın ve çocuk kıyımına son vermek için kaybedecek tek bir günümüz, hatta saatimiz bile yok!
Ruhat Mengi/VATAN
Yorum Gönder