Başlık, geleneksel olarak, hemen hemen her yıl ekim ayı başında dile getirdiğim
konuyu içeriyor. Bir gazeteci sorumluluğuyla Meclis’ten beklenenleri, o yıla özel sorunları, yasama yılının başında işliyordum.
Bu yıl bir başka sorumlulukla, bedenen olmasa da ruhen Meclis’in içinden bakarak önümüzü görmeye çalışıyorum.
Yeni Meclis’ten beklenenlerin başında yeni anayasa geliyor. 29 yılda 17 kez yapılan değişiklikle 113 maddesi değişen 1982 Anayasası deyim yerindeyse yamalı bohçaya dönmüş durumda. Değişiklikler farklı zamanlarda olduğu için birbiriyle örtüşmeyen, hatta farklı yorumlara neden olan maddeler de var.
AKP, yeni anayasanın yapımıyla ilgili Meclis’te, hatta toplumda olabildiğince geniş “mutabakat” arayacağını söylüyor. Ancak bunun biçimi, yöntemi de çok açık değil.
Daha doğru anlatımla ucu açık…
AKP’nin böylesi durumlarda uzlaşmadan anladığı şu:
“Biz ne tür değişiklikler istediğimizi madde madde yazalım, muhalefet de kendi paketini getirsin, alt alta koyalım. Böylece herkesin istediği yerine gelmiş olur. Kimse kimsenin maddesine de karışmaz.”
Oysa uzlaşma bu değil. Hele anayasada, metnin tümünün ortaklaşa yazılması gerekir.
***
Yeni anayasa çalışmaları başlarsa, AKP nasıl bir tutum izler?
Klasik yanıt şu olabilir:
Bugüne kadar ne yaptıysa onu yapar!
Bundan sonra farklı bir tutum izleyebilir mi?
Elbet peşin hükümlü olmak istemeyiz ama, yaptığı öngörüşmelerden kamuoyuna tam güven veren bir sonuç çıkmıyor.
AKP’nin tüm kurmaylarının, “Bütün sorunların çözüm yeri Meclis’tir, herkes milli iradenin tecelli ettiği Meclis’te çözüm arasın” demeçleri verdiği dönemde 50’ye yakın kanun hükmünde kararname (KHK) çıktı.
Bunlar öyle kararnameler ki, pek çok devlet kurumunun yapısını tümüyle değiştirmekten tutun da kültür ve tabiat varlıklarının her türlü kullanıma açık hale getirilmesine kadar çok köklü düzenlemeyi içeriyor. Bunlar Meclis’e yasa tasarısı olarak getirilse uzun süre tartışılacak, belki de eleştiriler haklı bulunarak değiştirilecek.
En temel gücünü, yasa yapma yetkisini hükümete devreden Meclis’in 24. döneme en azından “onuru zedelenmiş” başladığını kabul etmek gerek.
Hükümet 3 Mayıs 2011’de 6 aylığına her türlü KHK çıkarma yetkisini Meclis’ten almıştı. Yaklaşık bir ay daha bu yetkiyi kullanma hakkına sahip.
***
Bütün bunlardan öte, Meclis’in önündeki en önemli görev şu:
İç barış!
Bir ülkenin aynalarından biri Meclis’tir. Eğer ülkede barış havası yoksa, siyasi ve toplumsal iklim bozulmuşsa elbette parlamentosunda da huzur olması beklenemez. Gerilim ister istemez Meclis’e de yansıyacaktır.
Böyle bir durumda ikilem şudur:
Meclis, gerilim taraflarının güç gösteri merkezi mi olacak, yoksa çözüm yeri mi?
Geçmişte birinci şıkkın çok örneğini gördük. Önümüzdeki dönem ise her şeye açık.
Cumhurbaşkanlığı değişimi de bu Meclis döneminde olacak. Anayasa dahil Meclis’teki her türlü çalışmanın bir ayağının Başbakan’ın bundan sonraki kişisel hedeflerine de dönük olacağını söylemek abartma olmaz.
Açılışın hemen sonrasındaki en tartışmalı konu ise “boş sandalyeler”. Konu AKP dışındaki üç partiyi de ilgilendiriyor.
AKP’yi ilgilendirmiyor mu?
Görünüşte öyle.
Gerçekte öyle görünmüyor.
Doğrudan beni de ilgilendirdiği için akla gelen olasılıkları sıralamayı şık bulmuyorum.
Dileğim o ki, her şeyin dışında ve öncesinde Meclis’in “tam toplanması” temel ilke olarak benimsensin.
Aksi halde daha başlarken TBMM’nin ilk görünümü şu olacak:
Eksikli Meclis!
Mustafa Balbay/Cumhuriyet
Yorum Gönder