Abdullah Gül, “Yeni anayasa hiçbir özel fikrin, partinin, ideolojinin ve doktrinin mührünü taşımamalıdır. Anayasanın taşıması gereken tek mühür, milletimizin mührü olmalıdır” dedi.
Peki milletin mührü nedir?
Hem sonra hangi milletin mührü?
Milletin adı ne?
İşte buraya girdiğiniz zaman “ideoloji” diyorlar.
Yani “Türk Milleti” dediğiniz zaman ideoloji oluyor. Etnik gruplara özerklikten bahsettiğinizde ise konu insan hakları çerçevesine taşınıyor!
Yani bu zihniyettekilere göre Türk Milleti, uzaydan gelmedir veya kısacası böyle bir millet yoktur! Onlara göre bir millet vardır ama kimliği yoktur!
Kimliği belirsiz bir millete de ne idüğü belirsiz bir Anayasa yakışır!
***
Abdullah Gül, “Fazla detaya girmeyen, temel ilkeleri güçlü bir şekilde belirleyen, ancak, detayları kanunlara bırakan, esnek ve ilerlemeye izin veren bir nitelikte tanzim edilmelidir. Toplumun her kesiminin bu ülkede ’kendisi olarak’ yaşama hakkı, ’anayasal güvenceler altında’ itina ile muhafaza edilmelidir. Bunu sağlamanın yolu, özgürlükçü bir anlayışla, milletimizin her bir ferdine, siyasi görüşü, meşrebi ve kökeni ne olursa olsun güvenen bir vizyonla hareket etmektir. Bütün bu 200 yıllık çabalarımızın kazanımlarını pekiştiren, hepimizin üzerinde mutabık olduğu demokratik, laik, sosyal bir hukuk devleti olan Cumhuriyetimizin temel ilkelerinden taviz vermeyen bir Anayasa olmalıdır” diyor.
Hem cumhuriyetin temel ilkelerinden taviz verilmeyecek hem de her etnik grubun adı Anayasa’da zikredilecek! Bu mümkün değil ama zaten bunu söylemek bile Anayasa’nın değiştirilemez maddelerini değiştirme girişimidir!
***
Yeniçağ’ın haberine göre söz konusu “ideolojisiz Anayasa” TESEV’in raporlarında da yer alıyor.
İdeolojisiz anayasa fikrini ilk ortaya atan kuruluş, turuncu devrimlerin organizatörü George Soros tarafından fonlanan Türkiye Ekonomik ve Sosyal Etüdler Vakfı’dır.
TESEV Başkanı Can Paker, ünlü darbe sponsoru George Soros’dan yılda 2 milyon dolar aldıklarını da itiraf etmişti. Bu durumda etnik grupların zikredileceği Anayasa’nın finansörü Soros oluyor.
***
Peki bu hazırlık neyin işareti. Prof. Dr. Mete Tunçay, Star gazetesine yaptığı açıklamalarda baklayı ağzından çıkarmış ve “Muhtemelen eski Osmanlı toprakları üzerinde bir federasyon olacaktır. Türklerin hâkimiyetinde değil; Türklerin de, Yunanlıların, Bulgarların, Sırpların, Arnavutların, Kafkasyalıların, Suriyelilerin, Iraklıların, Ürdünlülerin, İsraillilerin de yer alacakları bir federasyon. Bana öyle geliyor ki bu yapıya erişilse var olan problemler daha kolay çözülebilir. Ama buna yeni Osmanlıcılık demek yanlış olur. Osmanlıdan önce de burada bu insanlar bin yıl ortak bir yönetim altında yaşadılar, Doğu Roma’da. Bir arada yaşama geleneği var” demişti..
Tunçay kendi fikrini mi söylemişti? Hayır, bu eski yaklaşımı, Büyük Orta Doğu Projesi adı altında ABD’nin resmi politikası haline getiren kişi, Yahudi asıllı İngiltere ve ABD vatandaşı tarihçi Bernard Lewis’tir.
Aslında, daha önce Turgut Özal’ın da bu plan çerçevesinde “Orta Doğu Federasyonu” kurmak istediği, bu yüzden “Federasyonu tartışalım” dediği ve “Türk dediğin nedir ki?” sözleriyle Türk kimliğine, Cumhurbaşkanı seviyesinde savaş açtığını biliyorduk.
Avrupa Birliği de Hollandalı tarihçi Erik Zürcher’e Türkiye’nin çok uluslu bir devlet haline gelmesi ve Türk dili ve kültürüne bağlı devlet yapısına son verilmesi için bir kitap yazdırmıştı.
***
Türk kimliğinin ortadan kaldırılması gerektiğini son olarak PKK açılımının yol haritasını hazırlayan ABD’li David L. Phillips işledi. Phillips, “Türklüğün vatandaşlık için bir şart olmasını elimine edecek şekilde Anayasa’da bir reform yapılabilir” demişti.
Söz konusu projenin gerçekleştiğini düşünelim. Bu devleti, sermaye kimdeyse o, yani Yahudi sermayesi yönetir.
Türk kimliğini etnik bir düzeye indirerek, Türkiye’yi bir Türk devleti olmaktan çıkarmak isteyenler, bilerek Büyük İsrail projesine hizmet etmektedir.
Nitekim, İstanbul küresel finansın merkezi oluyor, Rockefeller Fon da Türkiye’ye taşınıyor..
Türkiye, “Büyük İsrail” oluyor da haberimiz yok!
Arslan BULUT/YENİÇAĞ
Yorum Gönder