Eskiden iktidarlar başı sıkıştığı an “milli birlik ve bütünlüğe en ihtiyaç duyduğumuz şu anda” diye klişe nutuklar atmaya başlardı. Ne zaman “Milli birlik ve beraberlik ruhu” lafları duysam “Tamam” derdim, “İşler iyice sıkıştı, ihaleyi halka yıkmak istiyorlar.”
Şimdilerde “Milli birlik ve beraberlik” klişesindeki “milli” kelimesi artık kullanılmıyor. Alerji yaratıyor çünkü. “Milli” dediğiniz anda sizin “ırkçı, faşist, darbeci, statükocu” olduğunuz yaygarası koparılıyor.
Önce 8 sonra 24 şehit ardından Van depremi ile birlikte “millisi” olmayan “birlik ve beraberlik” ruhu yeniden şahlandı. Üstelik bir terör gibi başımızın üstünde. Bu birlik ve beraberlik ruhu nedeniyle ne iktidara eleştiri yöneltebiliyorsunuz ne PKK teröründen söz edebiliyorsunuz. İktidar yalakalığı için önce açılımı destekleyen, başarısız olunca bu kez şiddet kullanılmasına alkış tutan sözde demokratlar Van depremi ile üzerlerindeki şoku atlatıyor. Bu kesimin sözcüleri tekrar özlerine dönerek depremden siyasi rant elde etmeye çabalıyorlar.
Türkiye ilk kez doğal bir afetle sarsılmıyor. Daha nice badireler atlattık. Ve her seferinde Türk halkı engin gönlünü ortaya koyarak yaraları sarmak için seferber oldu. Ama hiçbirinde bugünkü kadar “İşte buuu, kardeşlik ve dostluk buuu” yaygaraları ile karşılaşmamıştık.
Oysa gerçek başka. İktidar PKK’nın kanlı eylemleri nedeniyle çok sıkıntılı günler yaşıyor. Art arda şehitler verilmesi nedeniyle kabaran öfkeyi şimdilik orduya talimat vererek imha operasyonu başlatmakla dindirmeyi düşünen iktidar, bir süre sonra ne olacağını bilmiyor.
O halde iktidara destek vermek gerek. Van depremi bunun için çok iyi bir fırsat. Bir taraftan PKK terörü ikinci plana atılırken diğer taraftan “çok başarılı” bir iktidar profili çizilmek isteniyor. Anında yardıma koşan, bölgeyi yardım malzemesine boğan, hiçbir dış desteği bile kabul etmeyecek kadar güçlü görünen iktidarın herkes tarafından alkışlanması için çaba harcanıyor.
Üzerine biraz da “kibir” kokan “İşte dostluk ve kardeşlik” sosu eklenince herkes kendini kurtarmış oluyor.
Türkiye Kürt sorunu konusunda artık üzerindeki psikolojik baskıyı atmak zorunda. Van’daki depremde ölen, yaralanan, acı çeken, sıkıntıya düşen herkes önce insandır, Türk Cumhuriyeti vatandaşıdır, sonra Türk’tür, Kürt’tür veya başka bir şeydir.
İkide bir yok kardeşlik kokuyor, yok barış için fırsat, yok teröre karşı alternatif gibi söylendiğinde kulağa hoş gelebilen ama hiçbir anlam taşımayan hamaset edebiyatına gerek yok.
Türk halkı doğal refleksiyle hareket ederek zor durumda olanlara yardıma koşuyor. Gönderdiği yardımın bir Türk’e veya Kürt’e gitmesi hiç önemli değil onun için. Bundan önce de olmadığı gibi…
O nedenle, Türkiye’nin başına musallat olmuş iktidar bağımlısı bir azınlığın, avazları çıktığı kadar bağırarak hepimize insanlık dersi vermesine hiç gerek yok.
*****
Yardımlar iyi de şu telefon vergileri nerede?
Van’da ya da Türkiye’nin herhangi bir yerinde yaşanan afetler sonunda zora düşen yurttaşlarımıza yardım elimizi uzatmamız bir insanlık görevi. Nitekim Erzincan’da, Bingöl’de, Adana’da, Gölcük’te, Simav’da olduğu gibi Van’daki depremden sonra da Türk halkı engin gönlünü açarak yaraları sarmaya koşuyor.
Devlet de elbette elinden geleni yapıyor, yapacaktır.
Yine de insanın aklına takılan bir soru var. 1999 Marmara depreminden sonra cep telefonları üzerinden “bir kerelik” denilerek toplanan bir “deprem fonu vergisi” vardı. Bir kerelik denmişti ama 1999′dan beri o vergi kesilmeye devam ediyor. Burada toplanan paranın 50 milyar lirayı geçtiği söyleniyor.
Bu para nerede? Gerçekten bu tür doğal afetlerde mi kullanıyor, yoksa bütçe veya cari açık için mi kullanıldı?
Çünkü iktidar mensupları devletin her şeyi yaptığını söylüyor ama yine de yardımların yapılmasını istiyor. Eğer 50 milyar o fonda duruyorsa belki yardıma bile gerek kalmayacak.
Ayrıca çanta içine 300 milyon dolar koyup Kaddafi’yi linç edenlere götüren iktidarımız deprem için neden vatandaşın yardımına muhtaç kalıyor, onu da anlamak mümkün değil.
*****
Haydi Müge ile Duygu’yu linç edelim
Müge Anlı başarılı bir gazeteci, televizyon programcısı. Yaptığı program herkesin yapabileceği cinsten değil. Çok sert. Çok acıklı. Çok ibret verici. Müge Anlı da karakterini ortaya koyarak çok sert bir sunuculuk yapıyor.
Van depreminden sonra söylediği sözler, hepimize insanlık dersi vermeye soyunan Türkiye’nin başına musallat olmuş bir avuç iktidar yalakasının diline dolandı.
Anlı’ya karşı bir “linç” kampanyası başlatıldı. Ne faşistliği kaldı, ne insanlık suçu işlediği. Kimi “hemen işinden atılmasını” istiyor kimileri “çek git bu ülkeden” diyor.
Anlı’nın söylediklerini beğenmedim. Ama biliyorum ki o sözleri ırkçı olduğu için söylemedi. Milyonlarca kişinin hemen aklına geliveren ama kendisinin de asla onaylamayacağı sözler onlar.
Bu kampanyadan nasibini alanlardan biri de Duygu Candaş. Son derece başarılı bir televizyoncu olan Duygu Candaş’ın Van’ın en uzak noktada olmasına rağmen depremin hepimizi derinden yaraladığını anlatmak isterken dili sürçerek yanlışlıkla söylediği sözleri diline dolayanlar aynı linç kampanyasını yürütüyor.
Ayrıca hemen her gece her TV ekranından Türkiye’ye, Türklüğe, Cumhuriyet değerlerine en ağır hakaretler edilirken, genç nesle Türk olmanın bir onursuzluk, utanılacak bir şey olduğu anlatılırken hiç ağzını açmayanların Müge Anlı ve Duygu Candaş’a tepki göstermesi en hafif deyimle ayıptır.
*****
Vatandaşımızı, “depremde ilk kurtarılacaklar” listesinden çıkarıp “deprem öncesi kurtarılacaklar” listesinin başına yazarsak bu kadar çok sayıda insanı kaybetmeyiz belki… (Gani Yıldız)
*****
Uğur Dündar’ın durumuna düşmek
Medyadan bir yıldız daha kaydı. Star televizyonunun satılmasından sonra Doğan Grubu’nda “boş koltuk” kalmadığı için Uğur Dündar da “işsizler” kervanına katıldı.
Doğan Grubu gerçekten bütün koltukları dolu olduğu için mi Uğur Dündar’a yer bulamadı yoksa “fırsat bu fırsat, muhalefet olarak nitelenen biri daha gitti” fikri mi ağır bastı bilemem.
Ama bildiğim şu ki Uğur Dündar gibi bir ismin medyada olmaması bir eksikliktir.
Tabii Uğur Dündar’la birlikte Star TV Haber Merkezi de ağır bir darbe yedi. Onların çoğu haber bile olmayacak, kendi başlarının çaresine bakacaklar.
Uğur Dündar’ın ayrıldığı haberinin öğrenilmesinden sonra bütün yazılarımda değindiğim malum kesimlerden yoğun mesajlar almaya başladım. Çok sevinmişler Uğur Dündar’ın gitmesine, bana da dokunduruyorlar. “Her gün medyaya baskı olduğunu yazıyorsun ama aslında senin yazman bile bu iddianı çürütüyor. Merak etme sıra sana da gelecek, Uğur Dündar’ın durumuna düşeceksin” diyorlar.
Güzel, sevinin işte.
Can Ataklı/VATAN
Yorum Gönder