Amerikancı olmanın dayanılmaz cazibesi - Rıza Zelyut

Başbakan Erdoğan; Makedonya ziyaretinde; Balkan Üniversitesinde konuşurken, emperyalizmden söz etmiş. Ve medeniyetler ittifakı ile uğraşanları mazulm, medeniyetleri savaştıranları emperyalist gibi göstermiş.
Bu medeniyetler ittifakının bir AB projesi olduğunu; altında Vatikan'ın ve ABD'nin de imzalarının bulunduğunu bilmeyenler; bu gösterişli cümleye kanabilirler. Lakin; Türkiye attığı her adım ile o emperyalist kampa hizmet ediyor. Makedonya örneğihnde olduğu üzere karşıymış gibi gözüken küçük adımlar; atılan büyük  adımı asla saklayamıyor.
Kendinizi boşuna kandırmayın. Bugün Türkiye bağımsız bir devlet gibi gözükse de genel anlamda bir Amerikan sömürgesi durumundadır.
Sizin ayrı bir Meclis'inizin olması da bu gerçeği gizleyemez. O Meclis'e girecekleri; orada çoğunluğu ele geçirecek partiyi bile Amerikan dış politikası belirler.
Türkiye'de başbakanları ABD tayin eder.
Türkiye'de genelkurmay başkanlarını da o noktaya Amerika getirir. Türk generallerin yükselme onayı Pentagon'da verilir.
Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) zaten Amerikan denetimindedir.
Polisimizi yönlendiren de orasıdı
1950'den beri ikide bir soyunduğumuz, bölgenin kabadayısı rolünü de bize ABD oynatmaktadır.

MENDERES
Amerikancılığa ilk adımı 2. Dünya Savaşı biterken, Marshall Yardım Projesi'ni imzalayan İsmet İnönü attı. Türkiye'nin yörüngesini oynatan İsmet İnönü ise, bu Amerikancılığı aşırılaştırıp kulluğa çeviren de Adnan Menderes oldu. Türkiye'nin NATO'ya sokulması; arkasından Kore savaşına asker yollanması; ülkemizin Batı ittifakı için kulluk/kabadayılık yapmak için can attığının göstergesi sayıldı.  Amerikan  tarafı; Demokrat Parti iktidarının bu zaafını iyi değerlendirdi.
20 Mart 1954'de TBMM'de kabul edilen 'NATO Kuvvetler Statüsü Sözleşmesi' ile  Amerikan yönetimine  Türkiye'de üsler, asker” tesisler kurma, ve askeri personel bulundurma imkanı tanındı. Bu anlaşmaya göre; Türk topraklarında suç işleyen Amerikan askerlerini bile yargılayamayacaktık. Türkiye'nin itaat eden pozisyonunda olduğu bu anlaşmada Amerikan tarafı yetkili konumda idi ve ancak kendi çıkarı gerektiğinde Türkiye'ye yardım edecek bir hakkı elinde tutuyordu.

EYALET GİBİ
Bu ikili anlaşmalarla Amerikan tarafı Türkiye'ye müdahale edebilme hakkını da ele geçirmişti. Ülkemiz artık Suriye, Irak, Lübnan gibi yeni kurulmuş olan ve İngiliz-Amerikan güdümünde (mandasında) yer alan sıradan bir ülke haline getirilmişti.
İşin acı tarafı bu ikili anlaşmalardan çoğu zaman o günkü DP hükümet üyelerinin büyük bölümünün, TBMM'nın, muhalefetin haberi bulunmuyordu. İşi götürenler genelde Başbakan Adnan Menderes ile Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu idi.
Türk tarafında anlaşmayı imzalayanlar arasında başbakan, bakan, komutan unvanları yer alırken Amerikan tarafında imza atanlar arasında elçilik katibi, yüzbaşı, hatta çavuş bulunuyordu.
Bu durum bile Türkiye'nin ne kadar aşağı düşürüldüğünü göstermeye yeter bir kanıttır.
İşte bu teslimiyet ortamında 25 Ekim 1959'da ABD ile 'Jüpiter Anlaşması' imzalandı. Bu anlaşmaya göre; ABD; Türkiye'ye nükleer füzeler yerleştirebilecekti. Elbette ki bu füzeler Sovyetler Birliği'ne karşı konuşlandırılacaktı. Bu durum; Türkiye'yi Rusya'nın atom silahlarının hedefi haline getiriyordu.

DOĞUNUN DÜŞMANI TÜRKİYE

Atatürk döneminde yönünü doğuya çeviren ama Batılı yaşam tarzını kabul eden Türkiye; Adnan Menderes ile birlikte tam aksine bir politikayı şaha kaldırıyordu. Hayat tarzımızı doğululaştırmak ve ilişkilerimizde Batı'nın emrine girmek...Bu politikanın doruk noktasını Endonezya'nın Bandung kentinde 18-24 Nisan 1955'te toplanan konferans oluşturdu. O konferansa katılan Asya-Afrika devletleri, Türkiye'ye emparyalizme karşı ilk savaşı başlatan ve bunu kazanan ülke gözüyle bakıyorlar ve büyük saygı duyuyorlardı. Bu yeni ülkeler, aslında Türkiye'den  kendilerine liderlik etmesini de istiyorlardı.
Ne yazık ki bu konferansa Adnan Menderes; kendisi gibi tam Amerikan emrindeki birisini, Fatin rüştü Zorlu'yu yollamış o da konferansta Batılı emperyalistlerin sözcüsü gibi davranmıştı. Zorlu; bağımsız bir kamp yaratmak umudundaki bu ülkelere 'Amerika'ya ve Avrupa'ya bağlı kalırsanız sizin için daha iyi olur!' anlamında önerilerde bulunuyordu.
Bu tavır Doğu Yarımküresi'ndeki ülkelerde şaşkınlık ve büyük hayal kırıklığı yarattı. Artık Türkiye dünyanın büyük bölümünde Atatürk'ün Türkiyesi değildi.

ARAPLARI KİM KIZDIRDI?
Bugün; Türk dış politikasının Arapları dışladığı; AKP'nin bu yanlışı düzelttiği sık sık konuşuluyor.
Peki Arap ülkelerini düşman konumunda gören ve hatta oraları Batılı emperyalistlerin hoşuna gitmek için işgal etmeye bile kalkışan hükümet hangi hükümetti?
Cevabını verelim: Demokrat Parti hükümeti... Ve bu hükümetin başbakanı Adnan Menderes.
Bandung Konferansı'nda Dışişleri Bakanı Zorlu aracılığıyla emperyalizmin sözcülüğüne soyunan Adnan Menderes; aynı işi komşularımıza karşı da yapmaya kalkıştı.
Mısır Lideri Cemal Abdünnasır 1956'da Süveyş Kanalı'nı millileştirince İngiltere ve Fransa bu ülkeye saldırdı. Menderes; ülkesinin çıkarlarını koruyan  Nasır'a tehditler yağdırdı; Mısır'a karşı bu emperyalistlerle birlikte asker göndermeye kalkıştı. Nasır''ın bu saldırıyı durdurması ve Süveyş'i Mısır'ın malı yapması üzerine Adnan Menderes'in, 'Ah, İngilizler-Fransızlar iki gün daha dayansaydılar!' diyerek üzüntüsünü dışa vurduğunu Şevket Süreyya Aydemir yazmıştır.

FRANSA'DAN DAHA FRANSIZ
İş bu kadarlık mı sanıyorsunuz?
Cezayir ve Tunus, Fransız emperyalizmine karşı savaşıyor ve bağımsız devlet olmak istiyor. Daha sonra Birleşmiş Milletler'de bu konuda oylama yapılırken Fransa bile evet diyor ama Adnan Menderes Batılılara yaranmak adına bu oylamada çekinser kalıyor.
Suriye'de 1956'da seçim yapılıyor; kurulan hükümet Sovyetler Birliği ile ticari ilişkiye girince Menderes; Suriye yönetimini tehdit ediyor. Menderes'in 1957  Eylül ayında Suriye'ye saldıracağı ihtimali ortaya çıkınca Sovyetler Birliği (Rusya) Başbakanı Bulganin Ankara'ya bir nota vererek diyor ki: 'Askeri yığınağınız ve saldırı konumunuz kaygı yaratmaktadır. Oradaki savaş, bölgesel kalmaz; Türkiye başına büyük felaketler açar!'
14 Temmiz 1958'da Irak'ta ihtilal oluyor. Krallık yıkılıyor. Dönemin Başbakanı Adnan Menderes; buna karşı çıkıyor ve Türk ordusunu Irak-Suriye sınırına yığıyarak özgürlüğüne kavuşan Arapları tehdit ediyor. ABD; bu maceraya izin vermiyor.
Belgeler ortadadır...
Türkiye'yi mazlum ülkelerin safından kopartarak ABD'nin maşası haline getiren kişi; Başbakan Adnan Menderes olmuştur. Onun daha başka birçok yanlış politikası sonucunda Arap dünyası Türkiye'den nefret eder hale gelmiştir.
Başbakan Erdoğan da şimdilerde Araplarla ilişkisini ABD'nin istediği biçimde yürütmektedir. 1957'deki Menderes ne ise 2011'deki Erdoğan odur. Bu yüzden de Arap dünyasında yeni bir hayal kırıklığı dalgası yaşanmaktadır.

Rıza Zelyut/GÜNEŞ
     2 Ekim 2011

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget