TBMM dün yeni yasama dönemine başladı. Dolayısıyla arkadaşımız Fahrettin Fidan da yeni çalışma dönemine başladı! İşte ilk günden tuttuğu “açılış” notları.
- Yaz tatilinde yapılan tadilattan sonra yeni Meclis pırıl pırıl olmuş. Özellikle de parkeler... Adeta bal dök yala... Ben döktüm, tam yalayacağım... Baktım biri benden hızlı davranmış, yere kapaklanmış, bizim ballı parkeyi şapur şupur yalamakta. “N’oluyo bilader?” dedim, “N’apim kardeş, huy işte, yalanacak bir şey görünce dayanamıyorum” dedi. Yeni dönem milletvekiliymiş.
- AKP kulisinde Hakan Şükür’ü gördüm. Kendisine, bu yasama döneminden neler beklediğini sordum. Bana aynen şu cevabı verdi: “Yaşama daha sıkı sarılmak gerekiyor. Ben şahsen sıkı sıkı sarılıyorum. Herkesten de bunu bekliyorum.”
“Yaşamayı değil, yasamayı sormuştum” dedim. “Yasam kücüklerimi sevmek, büyüklerimi saymak, yurdumu, milletimi özümden çok sevmektir” karşılığını verdi.
- Tam salona girerken Bülent Arınç’la burun buruna geldim. Beni görür görmez birden ağlamaya başladı. N’oldu Sayın Arınç, az önce bir yakınınızı mı kaybettiniz ya da ayağınıza çivi mi battı, dedim, ikisi de değilmiş. Beni görünce aniden duygulanmış.
Gülmemek için kendimi zor tuttum, ben de mecburen duygulanmış numarasına yattım. Müjgan’la ben... Pardon, Bülent Arınç’la ben bir süre karşılıklı ağlaştık.
- Gözyaşlarımı içime akıtarak! muhalefet kulisine geçtim. “Yeni CHP”nin kimi milletvekilleriyle tanıştım. Hepsi çok değerli insanlar. İçlerinde sosyal demokrat bile var. Eskiden kalma bir CHP’li milletvekili ile “Yeni CHP”yi konuştuk. Kendimizi tutamadık, karşılıklı ağlaştık.
Hoca’yı kim öldürdü?
Mizah hayatımızın kahramanı Nasrettin Hoca yatağında mı ölmüştü?
Hayır öldürülmüştür...
Üstelik de hoşgörü ve sevgi timsali Mevlana Celaleddin Rumi tarafından öldürtüldüğü söylenir.
Doğu Batı dergisi tarafından hazırlanan “Halil İnalcık Armağanı 2” adlı derlemede bu konuda ilginç bir yazı yer alıyor. Yazan Prof. Mikail Bayram; Selçuk Üniversitesi Tarih Bölümü öğretim üyesi... Prof. Bayram’ın tespitlerine göre...
Latifeleriyle ünlü Hoca Nasrettin, devlet adamı, düşünür, yazardır. Vezirlik, kadılık da yapmış 25 dolayında eser vermiştir... Ancak Anadolu’yu işgal ederek Selçuklu Devletini hakimiyetleri altına alan Moğollara ve Moğol yanlılarına başkaldırdığı için bu tarafları unutturulmuş, günümüze ancak latifeleriyle ulaşmıştır.
Hoca (Hace) Nasrettin, kitaba göre, Mevlana Celaleddin Rumi’ye karşı da mücadele etmiş, Nisan 1261 (659) tarihinde Kırşehir’de Mevlana’nın oğlu Alaaddin Çelebi ile birlikte öldürülmüştür.
Mevlana oğlunu, Hoca’dan ayrılmadığı için evlatlıktan uzaklaştırmıştır.
Selçuklu Hükümdarı İzzettin Keykavus’un vezirliğini yapmış olan Hoca, Kırşehir’de Moğol yanlısı iktidara karşı bayrak açar. İsyanı bastırmaya Mevlana’nın müritlerinden Cacaoğlu Nureddin memur edilir.
Cacoğlu Kırşehir’de tüm isyancıları kılıçtan geçirir. Nasrettin Hoca ile Mevlana’nın oğlu Alaaddin, bu katliamda öldürülürler.
Siyaseten karşı kutuplarda yer aldıkları gibi felsefede de ayrı taraflarda yer alır Mevlana ile Hoca Nasrettin. Mevlana hakikati bulmada aşk ve sevgiyi ölçü alırken, Nasrettin aklı ve araştırmayı esas alır. Hoca’nın kitapları gün ışığına çıkartılır, araştırmalar derinleştirilirse daha fazla aydınlanacağız...
Fatih
Acaba padişahlar ne yer ne içerdi?
Mesela Fatih Sultan Mehmet...
İnsana bir oturuşta bir kuzuyu götürürmüş gibi geliyor.
Oysa aksine... Fatih az yemek yermiş. Bir defa sofraya günde iki öğün otururmuş; bir sabah, bir akşam... Ayrıca iki hafta boyunca akşam yemeklerini değiştirmezmiş... Stefanos Yerasimos’un “Sultan Sofraları” adlı kitabından öğreniyoruz ki ayın ilk on dört günü her akşam şalgamlı ve yumurtalı kuzu... Yanına sarı erikli bir çorba... Geri kalan 14 gün soğanlı tavuk kebabı.. Yanına koruk ya da erik suyu katılmış bir balkabağı çorbası...
Sabah yemekleri ise daha bol ve çeşitli...
Yumurtalı lapa, mantı, yoğurtlu erişte, kestaneli bulgur, soğanlı mutancana, sarmısaklı balık, nohutlu kabuni, pazılı burani, tavuk kalyesi vs.
Bu arada Fatih’in hayatında hiç domates ve patates yemediğini buraya ekleyelim...
Çünkü her iki sebze Amerika kıtasından Avrupa’ya 1500’lerde gelecektir.
Soru: “Susma, sustukça sıra sana gelecek” sloganı nasıl güncelleştirilebilir?
Yanıt: “Telefonda konuşma, konuştukça sıra sana gelecek”...
Haldun Ertem
Menemen
Yaşlı teyze tren kondüktörüne:
- Menemen’e gelince beni haberdar et yavrıım, unutma, demiş...
Dalgın kondüktör teyzenin bu ricasını gece yarısı tren Menemen’i geçtikten epey sonra hatırlamış. Makiniste koşup durumu hatırlatmış. Makinist de sorumluluk duygusu taşıyan bir adam. Treni yarım saat geri geri götürerek Menemen’e gelmiş. Kondüktör mutlu. Koşa koşa teyzeye müjdeyi vermiş:
- Hadi teyzecim, Menemen’e geldik...
Teyze “Sağ ol yavrıım” demiş ve çantasından hapını çıkarıp içmiş.
Elektrikten sonra doğalgaza da okkalı zam gelmiş.
Ey büyük Allahım. Verdikçe veriyor! Verdikçe veriyor!
Fahrettin Fidan
Japon
Japonların çalışma felsefesi:
“Eğer işi bir kişi yapabilirse, ben de yapabilirim. Eğer kimse yapamıyorsa, ben yapmalıyım...”
Ortadoğulunun yöntemi:
“Valla birisi yapabiliyorsa bırak yapsın. Eğer kimse yapamıyorsa ben de yapamam.”
Sevgi aya benzer, büyümediği zaman küçülmeye başlar.
Fransız sözü
Melih Aşık/Milliyet
Yorum Gönder