PKK Ne İstiyor? - Deniz Kavukçuoğlu

Şemdinli olayları, ardından Gaziantep, şimdi de Beytüşşebap; PKK terörü tırmanıyor. Özellikle kamu binalarını hedef alan terör saldırıları, PKK’nin bugüne kadar uyguladığı eylem modelini değiştirdiğini, farklı bir taktik uygulamaya başladığını gösteriyor. PKK, son zamanlara kadar kırsalda ya da kentlerde giriştiği saldırılarda belirlediği hedefi vurduktan sonra geri çekilirken, şimdi asker ya da polis, güvenlik güçlerini açık çatışmaya çekmek için üzerine çekiyor.
Taktiğini “vur-kaç” tan, “vur-kal”a dönüştürmesi, PKK’nin güvenlik güçlerini açık çatışmalara çekecek kadar güç mü kazandığı, yoksa bunun bir tükenişin habercisi mi olduğu sorusunu sormamızı gerekli kılıyor.
***
İspanya’daki ETA’nın ve Kuzey İrlanda’daki IRA’nın terör eylemlerini biliyoruz; onlar kentin işlek meydanları, alışveriş merkezleri gibi insan trafiğinin yoğun olduğu kalabalık yerlere saatli bomba koyarlar, patlatmadan önce medya kuruluşlarına haber verip o bölgenin boşaltılması için güvenlik güçlerine zaman tanırlardı.
PKK, sivil halka bir zarar gelmemesi yönünde ETA ve IRA’nın gösterdiği özeni hiçbir zaman göstermedi. PKK’nin 1984 yılındaki Eruh baskınından günümüze kadar geçen 28 yıl içinde düzenlediği terör eylemlerinde çok sayıda kadın, çocuk, yaşlı masum insan can verdi.
Uluslararası terör terminolojisinde bu tür ölçüsüz şiddet, “silahlı propaganda” olarak adlandırılıyor. Bu yolu seçen terör örgütleri ve onların yandaşları uygulanan şiddet ne denli güçlü olursa verilmek istenen siyasal mesajın da o denli etkili olacağı görüşünü savunuyorlar.
Ne var ki bu çevreler şiddetin de kendine özgü bir diyalektiği olduğunu, ölçüsüzlüğün bir noktada kırılarak geri tepen bir silaha dönüşeceği gerçeğini gözden kaçırıyorlar.
***
Doğrudur; PKK terörü ülkemizde “Kürt sorunu” diye bir sorunun var olduğu gerçeğinin devlet ve toplum tarafından kabulü yönünde etkili olmuş, bu sorunun çözümü doğrultusunda önemli adımlar atılmıştır. Bu adımların yeterli mi, yetersiz mi olduğu ayrı bir tartışma konusudur.
İki yıl kadar önce, o zamana kadar toplumun geniş kesimleri tarafından Kürt sorununun çözümünde muhatap olarak görülen Barış ve Demokrasi Partisi’nin (BDP) “demokratik özerklik” başlığı altında, kendi partililerinin de nasıl uygulanacağına ilişkin üzerinde görüş birliğine varamadıkları bir projeyi ortaya atmaları olayın akışını değiştirmiştir. BDP’nin, demokratik özerklik projesinde devlete muhatap olarak PKK’yi göstermesi akışın değişmesinde belirleyici olmuştur. Bu değişimden sonra devlet tarafından atılan Oslo görüşmeleri, Habur açılımı gibi tüm adımlar fiyaskoyla sonuçlanmıştır.
BDP geriye çekilerek, alanı tümüyle PKK’ye bırakınca o da silahlı propaganda yöntemini bu kez daha ölçüsüzce uygulamaya sokmuştur. Hedeflenen, terör eylemlerini kentlere taşıyarak halkı çatışmaların içine çekmektir. Bu çatışmalardan beklenen toplumda korku ve infial duygularını kışkırtmaktır. Beytüşşebap’taki çatışmada verilen 10 şehit ile ölen 20 PKK’linin yerde yatan cesetleri varılmak istenen hedefin somut görüntüleridir.
***
Fakat PKK bu stratejisinde başarılı olamamış, Kürtler ayaklanmadığı gibi Türkler de tahriklere kapılıp Kürt mahallelerine yürümemişlerdir. Olan asker sivil, genç yaşlı, kadın erkek birçok insanımıza olmuştur. Erken ölümler toplumda nefret duyguları yaratır. Nefret duygusunu araçlaştırarak siyasal hedeflere varmayı bugüne kadar dünyada hiçbir terör örgütü başaramamıştır. PKK de başaramayacaktır.
PKK bu gerçeği görmüyor mu? Görüyor, fakat arkasındaki tüm köprüleri atmış, kendisine el atacağı başka bir seçenek bırakmadığından militanlarını toplu ölümlere göndermekten başka yapacak başka bir şeyi yoktur. Bundan sonra girişeceği her kıyım, hanesine tükeniş yolunda atılmış bir adım olarak geçecektir.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget