Tartışılan Apaydın Kampı’na giden TBMM İnsan Hakları Komisyonu’nun MHP’li üyesi Atilla Kaya, inceleme sırasında kampın hukuki statüsünü gündeme getirmiş. Yabancı askerlerin Türkiye’de sığınmacı olabilmesine imkân tanıyan 1995 tarihli “Muharip Yabancı Ordu Mensuplarından Türkiye’ye Kabul Edilenler Hakkında Yönetmelik” uyarınca kampa kabul edildiğinin hükümet tarafından açıklandığını belirten Kaya, bu statünün geçerli olabilmesi için kampta bulunan muharip yabancı askerlerin üçüncü bir ülke ile savaş halinde olan bir ordunun mensubu olması gerektiğini yetkililere anmsatmış. Kaya bu sorusuna yetkililerden “Suriye’nin halen İsrail ile savaş halinde olduğundan dolayı kampın böyle bir statüde kabul edilebileceği” yanıtını almış. Yani hükümetin kampın statüsüyle ilgili Meclis’e resmi yanıtı, “Oradaki askerlerin Suriye-İsrail savaşından kaçan askerler olduğu” şeklinde!
Pazarcı: İsrail ile savaş yok ki
Bu izahatta gerçek payı olup olmadığını uluslararası hukuk uzmanı Dr. Hüseyin Pazarcı’ya sorduğumda aldığım yanıt şu oldu:
“Bu izahat şekli, konunun tamamen saptırılması anlamına gelir. Hukuki dayanağı yoktur. 1995 tarihli yönetmeliğe göre böyle bir kamp kurulabilmesi için gelenlerin üçüncü bir ülke ile savaş veya silahlı çatışma halinde bulunan muharip yabancı ordu mensubu olması lazım. İsrail ile Suriye arasında böyle bir fiili savaş ya da çatışma hali yok. O zaman bu kişilere bu yönetmeliğin uygulanması, özel muameleye tabi tutulması kanunen doğru değil. Burada kaçanlar, kendi iç çatışmalarından kaçan yabancı asker kişiler. Başından itibaren hatalı bir işlem yapılmakta.”
Pazarcı ayrıca 1995 tarihli yönetmeliğin hukuki dayanağı kabul edilen 1907 Kara Harbinde Tarafsız Devletlerin ve Şahısların Hak ve Vazifeleri Hakkında Lahey Sözleşmesi’ne de Türkiye’nin taraf olmadığına dikkat çekti.
Güneş: Tamamen hukuk dışı
Kampı kamuoyunun gündemine getiren isim, CHP Kocaeli Milletvekili Hurşit Güneş’ti. O da CHP ve BDP’nin katılmadığı Apaydın ziyareti sırasında ortaya konan gerekçeyi şöyle değerlendirdi:
“Suriye başka bir ülkeyle savaşmıyor. Gelenler Esad’ın ordusunda savaşmak istemeyen askerler. Bu da 1995 yönetmeliğinin sınırları içine girmez. Şu anda kamp tamamen hukuk dışıdır. O insanları almayın demiyoruz. Ama böyle bir kampa alamazsınız diyoruz. Çünkü hukuki mevzuatı yok bu kampın. BM normlarına göre -ki biz ona da taraf değiliz- almış olsak o zaman da sınırın dibinde tutmamamız gerekir. Ama bilerek o noktada konuşlandırıyorlar ki sınırdan Suriye’ye rahatça girip çıkabilsinler diye.”
Güneş, “Suriye’den ülke dışına kaçan toplam 200 bin mülteci var. Bunların 80 bini Türkiye’de. Gerisi Ürdün, Lübnan ve Irak’ta. Ama o ülkelerin hiçbiri Suriye’ye silah sevkıyatıyla suçlanmıyor. Sadece Türkiye suçlanıyor. Niye? İşte o kamp nedeniyle. Çünkü üs orası. Ayrıca Suriyeli mültecilerin olduğu birçok kent var Türkiye’de. Kilis, Urfa, Mardin var. Neden herkes Hatay’ı gündeme getiriyor? Yine o kamp nedeniyle. Hükümetin izlediği dış politikayla Türkiye tarihinde ilk defa terör teşvikçisi konumuna düşürüldü. Dışişleri Bakanı bu yapılanların hesabını vermeli. TBMM açılır açılmaz bu konuda gensoru önergesi vereceğiz” diyor.
AKP’de bir
gel-git daha
Son günlerde artan terör olayları ve art arda gelen şehit haberleri sonrasında, iktidar partisi AKP’den “BDP’lilerin dokunulmazılığını kaldıralım” sesleri yükselmeye başladı. Bu; hükümetin terör ve Kürt sorununa tutarsız, yalpalayan bakışının son örneğidir. AKP hükümeti çok yakın geçmişte, bugüne kadar hiçbir iktidarın yapamadığı ölçüde büyük bir adım atarak MİT Müsteşarı’nı terör örgütünün hem İmralı hem de dağdaki lider kadrosuyla müzakereye gönderdi. Başarısızlıkla sonuçlanan Habur sürecinin sonrasında.
Şimdi ise 1994’te şiddetin çözüm olarak benimsendiği devlet politikalarına dönüş işareti veren bir yöntemi, ‘seçilmiş milletvekillerinin dokunulmazlığının kaldırılmasını’, bir çare olarak toplumun önüne getirmeye hazırlanıyor iktidar partisi. Keza Başbakan Erdoğan da 2005 yılındaki “Kürt sorunu benim sorunumdur” noktasından bugün artık, “Kürt sorunu yoktur” noktasına gerilemiş durumda.
Hükümetin bu gel-gitleri arasında ülkede kan gövdeyi götürüyor, her gün onlarca eve ölüm haberi gidiyor. CHP milletvekilinin kaçırılmasına ‘inanmayan’ Başbakan ise kendi il başkanı kaçırıldığında yakınlarına ‘geçmiş olsun’ demekten ve olayın takipçisi olacaklarını söylemekten başka bir şey yapamıyor...
Yorum Gönder