Dilimize ne zaman girmiştir bilmiyorum, ama kişinin başarılı olacağı sanılırken başarısız olması durumunu en somut biçimde anlatan sözcüklerden biridir “çuvallamak”. Örneğin, AKP iktidarının Suriye’ye yönelik izlediği siyasal stratejinin vardığı noktayı başka hangi sözcükle bu kadar açık seçik anlatabilirsiniz?
Evet, AKP’nin Suriye siyaseti öyle bir noktaya gelmiştir ki başlarda Türkiye’nin dış siyasetinin temelini oluşturacağını açıkladığı “komşularımızla sıfır sorun” stratejisi, sonuçları nedeniyle ülkemizi komşularımız tarafından, “çevresine zarar veren komşu” durumuna düşürmüştür.
***
Türkiye bugün komşularının içişlerine dolaylı ya da dolaysız müdahale eden “büyüklük hastalığından sakat”, “megalomanik” bir ülke görünümündedir. İki komşumuz (Bulgaristan, Gürcistan) dışındaki tüm ülkelerle (Yunanistan, Ermenistan, Irak, İran, Suriye) aramız iyi değildir. Siyasetimiz sürekli değişmekte, iniş çıkışlar göstermektedir. Sözgelimi, bir süre “eşkıya”, “çeteci” olmakla suçlanan, aşağılanan Irak’taki Kürdistan Özerk Yönetimi “kardeş” ilan edilmekte, başında “kardeş” olarak tanımlanan Merkezi Yönetim’le düşmanlaşılmaktadır.
Suriye ile ise ilişkilerimiz bıçak sırtındadır. Daha iki-üç yıl öncesine kadar Başbakanımız ile “dostumuz” Suriye’nin lideri “kardeş” Esad birlikte “ailecek” tatile çıkar, sınır boyunda iki ülkenin bakanlar kurulları ortak toplantılar yaparken, bugün Suriye ile savaşın eşiğine gelinmiştir.
Kardeşlik ile düşmanlık arasındaki çizgiyi bu denli ince çeken, yerlerini bu denli hızlı değiştirebilen bir ülke çevresine güven verebilir mi?
***
Türkiye’nin Yunanistan ve Ermenistan ile ilişkilerindeki bozukluğun nedenlerinin kökleri geçmiş yıllara dayanmaktadır. İran’la olan ilişkilerin rengini ise iki ülkenin bölgede “büyük güç” olma rekabetinin düzeyi belirlemektedir. Dün Irak’a, bugün de Suriye’ye yönelik siyasetimizin temelinde ise “demokrasi öğretmenliği” yatmaktadır. Bu, aynı zamanda ABD’nin de Ortadoğu siyasetinin belkemiğini oluşturmaktadır. Amaç, bölgedeki diktatörlükleri yıkmak, yerlerine ABD’nin bir dediğini iki etmeyecek “ılımlı İslam” yönetimler kurmak, bu ülkelerin orta erimde İsrail ile ilişkilerini kendi çıkarları doğrultusunda düzenlemektir.
Ne var ki Türkiye’nin “demokrasi öğretmenliği” kimse tarafından ciddiye alınmamaktadır. Çünkü bir konuda öğretmenlik yapabilmek için önce o konuyu iyi bilmek, iyi bildiğini de doğru uygulamak gerekir.
Türkiye’de otuz yıldır “terör” denen, fakat terör olmaktan çoktan çıkmış, kırk binin üzerinde ölüme yol açmış bir savaş yaşanmaktadır. Giderek şiddetlenen bu savaş nedeniyle Türk Ceza Yasası’nın birçok maddesi ağırlaştırılmış, bu maddelere dayanarak binlerce Kürt yurttaşımız gözaltına alınmış ya da tutuklanmıştır. Yalnızca KCK davası nedeniyle “içeri alınan” yurttaşlarımızın sayısı yaklaşık sekiz bindir. Türk Silahlı Kuvvetleri’nde görev yapan 362 general ve amiralin 68’i, bir başka deyişle yüzde 18.8’i tutukludur. Bu insanlar ve daha çok sayıda alt rütbeli subay yıllardır özgürlüklerinden yoksundur.
Yüzlerce gazeteci, yazar, milletvekili, bilim insanı, televizyon sahibi, öğrenci cezaevlerinde tutukludur, çoğu ne için tutuklandıklarını bile bilmeden uzun yıllardır demir parmaklıklar arkasındadır.
Çok sayıda gazeteci, televizyon yorumcusu iktidar baskısıyla işlerinden çıkarılmış, işsizliğe mahkûm edilmiştir.
Böyle bir devletin “demokrasi öğretmenliği” ciddiye alınabilir mi?
***
Türkiye şimdi yeni bir sorunla karşı karşıyadır. Kuzey Suriye’de, Türkiye ile sınır bölgesinde yeni bir Kürdistan Özerk Yönetimi kurulacak mıdır? Eğer kurulacaksa Irak-Kürdistan Özerk Yönetimi ile “kardeş” olan Türkiye’nin buna karşı çıkması zordur. Yoksa gülerler adama bu ne perhiz bu ne lahana turşusu diye. Bu da çuvallamanın bir başka biçimi olur!
Yorum Gönder