‘Anayasa hazırlanırken Bediüzzaman’a kulak verilmeliymiş’ - Özdemir İnce

‘Anayasa hazırlanırken Bediüzzaman’a kulak verilmeliymiş’
Dünyanın hiçbir yerinde şu anda Türkiye’de yapılmakta olan Anayasa taslağı kadar ciddiyetten uzak bir girişim olmamıştır. Siyasal partiler, sivil ve sefil toplum örgütleri, üniversiteler (bereket versin çoğu katkı davetini ciddiye almadı), her önüne gelen Anayasa taslağı hazırlıyor.
Güya taslağın demokratik yöntemlerle hazırlandığı izlenimi uyandırılacak.
Türkiye’nin şu anda herhangi bir Anayasa sorunu yok. Demokratik yasa gereksinimi bu yasaların demokratik, eşitlikçi, yansız ve insan haklarına uygun biçimde uygulanması sorunu vardır.
Ama İslamcıların Laiklik sorununu dağlar kadar Kürtçüler için bir kimlik ve Yeni Anayasa sayesinde (avantadan) kurucu ortak olma sorunu vardır. Ama bu, Suriye’nin kuzeyinde fiilen bir Kürt oluşumu gerçekleştikten sonra bir başka soruna dönüşebilir.
Nurcu Genç Hukukçular
“Türkiye’nin sayılı hukuk fakültesinin en başarılı öğrencisi” bir araya gelmişler ve bir anayasal talepler raporu hazırlamışlar. Bu raporun şimdiye kadar sunulanlardan önemli bir farkı varmış: “Bediüzzaman’ın devlet, cumhuriyet, demokrasi, hürriyet ve iştimai hayat (yani “toplumsal hayat dersi vermeyi getiriyorlar ). Üzerindeki çarpıcı tespitlerinden çıkılarak hazırlanmış olması.” imiş..
Yaptığım alıntı “sayılı hukuk fakültesi”nin, “en başarılı öğrenciler”in kimlik ve nitelikleri doğrultusunda bilgi veriyor. Tamamı Nurcu tayfası.
TBMM’deki komisyon üyeleri, çoğu muhtemelen Nurcu ve Fethullahçı olduğu için, Nurcu öğrencilerin hazırladığı raporu çok beğenmişler. Helal olsun vallahi kendin pişir kendin ye!
Kendi kendine “çağın hayret uyandırıcı şahsiyeti” yani “Bediüzzaman” ünvanını layık gören bir meczubun talebe, mürit ve tilmizlerine yaraşır bir alışveriş.
Çağın hayret uyandırıcı meczubu Sait Nursi’den söz ediyoruz. Nasıl hayret uyandırmasın: Hz.Bediüzzaman, Şerif Mardin gibi yerli alimler tarafından da onaylanan kendi iddialarına göre “medrese usulüne göre yirmi senede ancak mümkün olan ilimlerin hülasasını üç ayda tahsil ve ikmal etmiştir.” Kendi ayrıca “bu ilimlerin birbirinde tefrik etmiyorum. Ya hepsini biliyorum ya da hiçbirisini bilmiyorum” demektedir. (Necmettin Şahiner Bediüzzaman Sait Nursi, Nesil Yayınları s.48-49) Yersen Tabii!
Okumadan alim olan Sait Nursi’nin müthiş bir hayali de vardır: İlk ve orta öğretim kurumları bulunmayan şarkta “Medresetü’z Zehra” adlı bir üniversite kurmak ve bu medresede din ve fen bilimlerini bir arada okutmak istemektedir. Tıpkı Recep Tayyip Erdoğan ve Hüseyin Çelik gibi…
Böyledir bunlar ey okuyucu!
İslam ve Demokrasi
Anayasa raporunu hazırlayan genç Nurculara göre “Bediüzzaman’ı farklı kılan, İslamiyet ve demokrasinin birbiriyle çelişmeyeceğini göstermiş olması” imiş… Son peygamberin son kitabından ilham alan üstadı azam Abd-ül Muntazam kuşkusuz da bunu başarmıştır. (!)
Ne var ki İslamiyetin demokrasiyle çelişmediği palavrasını biraz tımar etmemiz gerekiyor. İlkin hiçbir Tanrı hiçbir din hiçbir peygamber ve hiçbir din kitabı demokratik değildir, olamaz. Bunlar sadece buyururlar.
Öte yandan, bir “şey” bir başka “şey” ile çelişmediğini öne sürmek onların aynı bağlamda (yer ve mekanda) birlikte bulunduğunu iddia etmek alamına gelir. Oysa ne dinsel demokrasi ne de demokratik din vardır! Çünkü din manevi ve uhrevi, demokrasi ise dünyevidir. Tıpkı İslamcıların yaptığı ve yaptırdığı gibi dini dünyevileştirmeye, siyasallaştırmaya; demokrasiyi de uhrevileştirmeye kalktığınız zaman pirincin taşını kimse ayıklayamaz. Arap dünyasında ve artık Türkiye’de olduğu gibi…
Bir Anayasa söz konusu ise birileri İslamın Anayasa bağlamında demokrasiyle çelişmediğini söylüyorsa, dini, Anayasa içinde ve demokrasi karşısında pay sahibi olama iddiası var demektir! Yoksa durup duruken, İslam ile demokrasi arasında herhangi bir çelişki bulunmadığı iddiasıyla ortaya çıkmak, dini anayasaya referans yapmayı istemek anlamına gelir. Laik ve demokratik Anayasalarda dinin referans olması, demokrasinin vazgeçilmez öğesi olan “ulusun egemenliği” ilkesine aykırıdır ve buna çelişme denir.
Efendim, birazda biz tebliğ yapalım: Hiçbir din sivil değildir! Hiçbir peygamber ve ruhban sivil değildir! Bu nedenle sivil ve toplumsal olan herşey Tanrıdan, dinden ve ruhbandan ayrıştırılması, arındırılması gerekir.
İslamiyet ve Sait Nursi, “Hakimiyet Allahındır!” diyor. Demokrasi ise “Hakimiyet kayıtsız şartsız milletindir!” diyor. Genç ve Nurcu hukuk öğrencileri ise Sait Nursi’nin İslam ile demokrasiyi çeliştirmediğini, kurt ile kuzuyu bir arada tuttuğunu iddia ediyor.
Tam anlamıyla (mecazi anlamda) meydan dayaklık bir durum.
Papa’nın Sait Nursi’ye Mektubu
Necmettin Şahiner’in mektubunda (s.376) böyle bir başlığı görünce, insan ister istemez, zamanın Papasının Sait Nursi’nin ilminin derinliğini duyup ona, onunla ilişki kurmak için ya da düşüncesini öğrendikten sonra ya da ona hayranlığını ifade etmek için mektup gönderdiğini sanır. Ama durum öyle değil!
Vatikan Beyn Katibi’nin imzaladığı mektup şöyle:
“Efendim,
Zülfikar Nam el yazısı güzel eseriniz İstanbul’da Papalık Makam Vekaleti vasıtasıyla Papa hazretlerini takdim etmiştir. Bu nazik saygınızdan dolayı gayet mütehassis olduklarını bildirirken, üzerinizden Cenab-ı Hakk’ın lütuflarını dilediklerini tebliğe beni memur ettiklerini arz’a müsaret eylerim. Bu vesile ile saygılarımı sunarım.”

Nur’un teksir edilmiş bir nüshasının Papaya (o istemeden) göndermişsiniz. Adam eşşek değil ya elbet size teşekkür edecek! Bunlar böyledir: sineğin yağını çıkartırlar!

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget