Onlar hep vardılar…
Onlar, Atillâ İlhan’ın o yalın ve güçlü anlatımıyla, “haymatlos kotası”nın eline kalem tutuşturulmuş öncüleriydiler.. Ülke ne zaman dara düşse, ne zaman ufku karartacak bir büyük sorun baş gösterse onlar hep karşı tarafta, doğal mevzilerinde yer aldılar..
Örnek çok; Ermeni meselesinde, taa en başından Ermeni tezlerinin gönüllü savunucusu oldular... Bağlılıklarını göstermek için üşenmeyip Erivan’a kadar gidip, soykırım anıtına çiçek bile bıraktılar... Üstelik hakarete uğrayıp, başlarından aşağı şarap dökülmesini bile göze alarak!..
Kıbrıs meselesinde Rum tarafının yanında yer almayı, bağlı oldukları efendinin talimatları doğrultusunda gayet doğal gördüler örneğin... 60 yılını EOKA’cı Rum çetelerine ve Yunan faşistlerine karşı mücadeleye adamış Denktaş’ı faşistlikle suçladılar... Kıbrıs’ın beş para etmediğini, başımıza bela olduğunu, Türkiye’nin bütçesini mahvettiğini bile yazdılar utanıp, sıkılmadan... Sonra da hep bir ağızdan “ver-kurtul” çığlıkları attılar. Oradaki İngiliz üslerini, ABD’nin üs kurmak için yırtındığını, o adanın Türkiye’nin Akdeniz’de söz sahibi olduğu tek ada olduğu gerçeğini ise hep sakladılar.
Kürt meselesinde aynı efendinin mevzisinde kalem oynattılar yıllarca... Örneğin 1992 yılında, PKK’nin en saldırgan ve baskın olduğu dönemde çıkardıkları bir haftalık dergide Türkiye haritası yayınlayıp, batı bölgelerini ayrı, Doğu ve Güneydoğu bölgelerini ayrı renge boyayıp, “Batı üretiyor, Doğu tüketiyor” alçaklığına bile soyundular... Tıpkı dincilere yapıştıkları gibi, Kürtçülere de yamandılar... Özal’ın federasyon fikrini nasıl ateşli şekilde savundularsa, Zana’ların, Baydemir’lerin, Karayılan’ların “özerklik”, “bağımsızlık” çığlıklarını da aynı şehvetle desteklediler…
- Onlar ülkelerine de, insanlarına da hep düşmandılar…
***
Onlar şimdi yine sahnede...
Bu kez Suriye’de oluşturulan “ikinci Kandil” için kalem oynatmaya başladılar... Diyarbakır Belediye Başkanı Osman Baydemir, Suriye’nin kuzeyinde kotarılmakta olan “Batı Kürdistan” senaryosuna karşı Türkiye’den yükselen hoşnutsuzluğu görünce, bugüne dek yaptığı en açık ve seçik açıklamada aynen şunları söyledi:
- Türkiye’nin olası bir müdahalesi cinnet olur. Irak’ta olduğu gibi İran’da özerk Kürdistan olacaktır, Türkiye’de de özerk Kürdistan olacaktır, Suriye’ye de özerk Kürdistan olacaktır. Bunun başka bir yolu yoktur. 20 milyon Kürt artık kendi varlığını reddeden bir halkın varlığına, varlığını armağan etmeyecektir. Bunu bütün dünya böyle bilsin. Benim yüreğimden geçen özerk Kürdistan’ın başşehri Kamışlı’dır. Özerk Kürdistan’ın başşehri Diyarbakır’dır, özerk Kürdistan’ın başşehri Hevler’dir, (Erbil) özerk Kürdistan’ın başşehri Mahabad’dır.”
PKK’nin ileri karakolu bu sözleri söyleyince ne oldu dersiniz?.. İktidar cephesinden birtakım gevelemeler dışında tık çıkmadı ama “haymatloslar” vakit geçirmeden devreye girdi ve benim alıntı yaparken bile utandığım şu “stratejik” düşünceyi dillendirmeye başladılar:
- Mademki bu noktaya gelindi, ABD’yi karşımıza almayalım, hiç olmazsa kansız küçülelim!..
Aslında şaşılacak bi durum yok!.. En başından beri görevlerini yerine getirdiklerini zaten görüyor biliyorduk. Her yıl, aylarca ABD’nin ünlü “think-tank” kuruluşlarında “ev ödevlerini” ezberledikleri malumumuzdu… da, “hizmetli” olduklarını ilk kez bu denli açıkça gösterdiler!..
Anlaşılacağı üzere, Türkiye’ye dışarıdan dayatılan “parçalama” senaryolarına, artık içerden açık destek kampanyaları da eklendi... Tıpkı 100 yıl önce olduğu gibi...
- Demek ki, durum 19 Mayıs’tır…
Yorum Gönder