Bugün 23 Nisan... Türkiye Büyük Millet Meclisi’nin kuruluş yıldönümü... Ulusal Egemenlik ve Çocuk Bayramımız kutlu olsun!
***
“Evet, sabah olacaktır, sabah olur geceler
Kıyamete kadar sürmez,
Sonunda bu gökyüzü, bu mavi gök size acır
Boynunu bükme, güneş hayatın neşesidir
Üzüntü içinde insan bizim gibi çürür...
Siz, ey gelecek günlerin küçük güneşleri,
Artık birer birer uyanın!
Ufukların sonsuz özlemi var nura,
Aydınlık... Çağımızın özlediği şey
Dağıtın bulutları, uğursuz gölgeleri,
Aydınlık içinde koşun, kurtarın bu ülkeyi
Umudumuz bu; biz ölsek bile vatan mutlaka sizinle
Şu zindan karanlığından uzak yaşar!”
Hepimiz Tevfik Fikret’in Han-ı Yağma isimli şiirini biliriz...
Çünkü “Yiyin efendiler yiyin, bu han-ı iştiha sizin / Doyunca, tıksırınca, çatlayıncaya kadar yiyin” dizelerini unutmak mümkün değildir.
Ayrıca biz unutacak olsak bile, eksik olsunlar (!) her devrin bir yiyici takımı vardır ki onlar buna izin vermez!
Tevfik Fikret bildiğimizi sandığımız ama Hıfzı Topuz’un bu kitabını okuduğumuzda aslında hiç bilmediğimizi anladığımız bir mücadele şairi...
Hayatını Türkçeye, adalete, eşitliğe, özgürlüğe adamış bir Türk aydını Tevfik Fikret...
Dolayısıyla; bu ideallere inananların başına bugün bile gelenlerin tamamını o da yaşamış...
Abdülhamit’in baskıcı yönetimini de; özgürlük vaatleriyle gelip baskıyı ona katlayan İttihatçıların iktidarını da görmüş...
Ama asla tırsmamış, yılmamış; köşesine çekilip, “Bana ne” dememiş...
Önce öğretmen, sonra da Galatasaray Lisesi’nin Müdürü olarak binlerce gence “çağdaşlık” tohumları aşılamaktan geri durmamış...
Ve hiçbir zaman umudunu kesmemiş!
Kitaba adını veren yukarıdaki şiiri (günümüz Türkçesine dönüştürülmüş hâli) yazan bir şair; “sabah”tan umudu kesebilir mi zaten?
Kısacası, Hıfzı Hoca, yapacağını yapmış yine...
Müthiş bir tarihi figürden, belgesel tadında muhteşem bir roman daha çıkarmış...
Peki, okurken insanı rahatsız eden ufak tefek hatalar yok mu?
Var ve ne yazık ki oldukça fazla... En çok da tarih hataları...
Örneğin Tevfik Fikret’in hem 1867’de doğduğu belirtiliyor hem de (46’ncı sayfada) 1884’te 14 yaşında olduğu söyleniyor...
Ya da 55’inci sayfada olduğu gibi 1867’de doğan Tevfik Fikret’in 1875 yılında (sekiz yaşında olmalı) öğretmenlik yaptığı Sultani’den ayrıldığı bilgisi veriliyor.
Bir örnek daha: Önceki sayfalarda ablası Sıdıka’nın kocasının kardeşi olduğunu öğrendiğimiz bir başka şair, 68’inci sayfada karşımıza ablasının kocası olarak çıkıyor.
Elbette bunlar “ilk baskı çapakları”; mutlaka düzeltilecektir.
Önemli olan; gençliğini bundan 100 yıl önce yaşamış bir aydının verdiği mücadeleyi tüm gerçekliğiyle yansıtması...
Ellerine, beynine, yüreğine sağlık benim “genç” Hocam...
Artık senden bir de Atatürk romanı bekliyoruz...
Çünkü ne yazık ki bunu hakkıyla yapan pek olmadı!
*****
ELBET SABAH OLACAKTIR
Türü: Tarihi roman
Yazarı: Hıfzı Topuz
Yayınevi: Remzi
Kitabevi
Baskı tarihi: Nisan 2012
Sayfa sayısı: 255
Fiyatı: 15 lira
İnternet (D&R) fiyatı: 10.99 lira.
Kişisel not: Cumhuriyetin ilan edildiği yıl doğan bu genç yazarı tanıma şansını yakaladım. Her karşılaşmamızda bir Benjamin Button vakasına tanık olduğumu hissediyorum.
*****
Yayıncılar da korkar!
Oda TV Davası’nın bir numaralı (!) sanığı gazeteci Soner Yalçın’ın bugüne kadar birçok kitabını okudum.
Ama ne yalan söyleyeyim; Silivri Yayınevi’nden çıkan tüm kitaplarda olduğu gibi, bu kitabı okuyup bitirdiğimde de “Keşke bu kitap hiç yazılmasaydı, keşke Soner bunları hiç yaşamasaydı”dan başka bir şey düşünmedim.
Kitap Soner’in evine baskın yapılan 14 Şubat 2011 Pazartesi günü başlıyor ve sondan bir önceki bölüme kadar emniyette, savcılıkta ve cezaevinde geçen ilk 29 günü anlatıyor...
Soner; sadece yaşadıklarını değil, aynı zamanda haklarında çıkan haberleri, yapılan yorumları da bir belgesel tadında sunuyor.
Son bölümde ise birdenbire 395’inci güne geçiyor...
Çünkü Soner’in ilk planı; “ilk 30 gün”ü yazmakmış...
Ama kitap bittiğinde yayınevinden, “Biraz bekleyelim” yanıtı gelmiş. Bu bekleyiş aylarca sürmüş. Çünkü yayınevi yöneticileri, Türkiye’nin kitapları en çok satan bu gazetecisinin kitabını yayınlamaya korkmuş!
Sonunda Kırmızı Kedi Yayınevi talip olmuş bu işe...
Peki; kitabın ismi nereden geliyor?
Yaşadığı bu maceradan...
Meğer Ruslar, olağanüstü dönemlerde baskıdan, sansürden kaçabilmek için gizlice basılıp, gizlice dağıtılan kitaplara “Samizdat” dermiş...
Soner bu kitabında birkaç yerde benden de söz etmiş...
Güzel sözleri için teşekkür ediyorum. Kurmayı planladığı televizyonda, bana program yaptırmayı düşünüyormuş... Yandaş gazeteler, bunu karalama kampanyası sırasında haber olarak duyurmuştu da inanmamıştım, çünkü benim böyle bir niyetten bilgim bile yoktu.
Bu kitapta çok merak edilen bir sorunun yanıtını da veriyor Soner:
Gazeteler, içeriye düşen yazarların, gazetecilerin maaşını ödüyor mu? Genelde nasıldır bilemem ama onun gazetesi ödememiş...
Ne büyük vefa (!) değil mi?
***
SAMİZDAT
Türü: Yayınevi “inceleme-araştırma” diye yazmış ama bana “anı-belge” demek daha doğru geliyor.
Yazarı: Soner Yalçın
Yayınevi: Kırmızı Kedi Yayınevi
Baskı tarihi: Nisan 2012
Sayfa sayısı: 549
Fiyatı: 25 lira
İnternet (D&R) fiyatı: 18.49 lira
Kişisel not: Yazarla tutuklanmadan yedi ay önce Antalya’da karşılaştım ve tanıştım...
Yorum Gönder