Vur abalıya deyişi kimi gerçeklerden söz etmeden kimilerini toptan suçlu ilan etmekse şayet; ülkemizle yarışacak
başka bir ülke olduğunu sanmıyorum.
12 Eylül davası, 12 Eylül’ün bütün sorumluklarını iki kişinin üzerine yıkan bir süreçten geçiyor.
Dönem vur abalıya dönemi.
O günleri yaşamamış, çoğu taraf tutan yazılardan, kitaplardan öğrendiklerini satarak örneğin, 12 Mart 1971 darbesine Başbakan Demirel’in neden direnmediği eleştiri konusu.
12 Mart müdahalesinin radyolardan ilan edildiği saatlerde Demirel’in neden istifa etmeyi yeğlemediğine değinen insaf sahibi tek bir yazar çizer, araştırmacı yok ortaklıkta.
Anımsatayım bari: Henüz istifasının açıklanmadığı saatlerde Başbakanlık’taki odasında görüştüğüm Demirel; bana, “Siz olsanız ne yapardınız?” diye sordu. “Bekâra karı boşamak kolay, istifa etmem” diye yanıtladım.
O zaman şöyle dedi: “Sorduk soruştuk. İstifa etmezsem parlamentoyu kapatacaklar. Oysa Meclis’in açık kalması gerekiyor” dedi.
İki seçeneği var. Ya istifa edecek ya da askerler parlamentoyu kapatacaktı. Birinci seçeneği yeğledi.
***
Daha sonraki gelişmeler bu gerekçenin haklı olduğunu kanıtladı.
Parlamentonun iki kanadında; Meclis ve Senato’da çoğunlukta olan Adalet Partisi’nin lideri Demirel; Başbakan Nihat Erim’e yoğun muhalefetiyle, hükümeti de devleti yöneten askerlere karşı vaziyet aldı.
...Askerlerin ve kurdukları hükümetlerin onca baskısına karşın, müdahalenin mimarlarından, Genelkurmay Başkanı Faruk Gürler’in cumhurbaşkanı seçilmesini önleyerek askerlere ağır bir darbe vurdu.
Askerler; cumhurbaşkanlığı seçimine, kurulacak hükümetlere, parlamentoya müdahale edilemeyeceğini anladılar, sindirdiler ve...
TBMM’nin hür iradesiyle Korutürk’ün cumhurbaşkanı seçilmesiyle yeniden demokrasi dönemi başladı.
***
İkbal yolu açılınca medyada köşe kapan, her devrin adamı olmaya aday, şimdi dinden laikliğe dönenlerden biri…
...12 Mart günü ve daha sonraki günlerde yaşananları, olayların içeriğinde yatan öğeleri bilmeden veya bilmezden gelerek Demirel’in istifa etmesindeki nedenleri dikkate almadığı dünkü yazısında...
...12 Mart’tan söz ederken; “Demirel’in yüreksizliği” gibi pek çok anlam içerecek bir ifade kullanıyor.
Şayet böyle yazılacaksa, vay haline yakın tarihin!
Gerçekleri tek yanlı ele almak, “vur abalıya” anlayışına uyarak, olayları eleştirirken kimi yere haksız yere kişileri suçlamak… günün modası.
Biraz insaf, biraz edep yahu!
Yiğidi öldür, ama hakkını teslim et!
***
Mehmet Tezkan dün, çok kez yazdığımı başka sözcüklerle ifade etmiş; “RTE, Suriye’yi ‘pataklayacakmış’ gibi görünüyor” diye yazıyor.
RTE de askersel müdahaleye karşı olmadığını, bugüne dek söylemedi, yalanlamadı. Üstelik ima yoluyla destekliyor da.
Uluslararasından, örneğin BM’den destek bulsa; Suriye’ye asker gönderecek, Esad’ı indirecek!
Pekâlâ, bravo! Ya sonra? Hangi ulus, Araplardan bile olsa yabancı bir devletin ülkesine girmesine tahammül edebilir? Yabancı askere karşı şu veya bu biçimde karşı çıkar, silahla!
Yemen çöllerinden sonra Suriye çöllerinden de şehitler!
Başbakan’ın amacı Amerika taşeronu dış politikası gereği önerilerini dinlemeyen Esad’ın kırdığı onurunu onarmak için başımızı belaya sokmak!
Ateşkes isteniyor Esad’dan. İyi de, o da ateş keselim ama muhaliflerle aynı gün, diyor. Yok, hayır, önce sen başla demeye gelen açıklamalar...
Bu; bir bakıma, PKK’nin ateş kesmek, silahları bırakmak için öne sürüdüğü şu koşula benziyor: Önce TSK silah bıraksın, operasyonları durdursun, sonra biz silah bırakalım, ateş keselim!!
Gün, ‘vur abalıya’dan vurdumduymazlığa uzanan gün. Nedenlerini aramaya gerek yok.
İçeride savunduğu ilkelerin tersini, dışarıya uygulayan bu Başbakan’ın Osmanlı tokadı; çoğunluktaki seçmenin ensesinden eksik olmayacak.
Acısı izleyenlerin yüreğinde!
Yorum Gönder