Üniformalı Üniformasız - Güray Öz

Herhalde “Gerçekte ele alınması gereken 28 Şubat’tır” mantığıyla, son gözaltı ve tutuklamaların adını 28 Şubat koydu medya. Değildir. Konu, 28 Şubat’ın bir uygulaması olan Batı Çalışma Grubu’nun eylemleridir. Sıra, hukuken ele alınması zor olduğu için olsa gerek, şimdilik 28 Şubat MGK kararlarına gelmemiştir.
Ama siyaseten yargılanan kuşkusuz o kararlardır.
Askerlerin siyasi bir güç olarak toplum mühendisliğine soyunmalarının acısını Türkiye çok çekti. En ağırlarını 12 Mart’ta, 12 Eylül’de yüreğinde, bedeninde, aklında ve nihayet yerle bir edilen geleceğinde gören sol çekmiş, en büyük bedeli sol ödemiştir. Bu nedenle solun bu türden toplum mühendislikleri karşısında sessiz kalması da mümkün ve doğru değildir.
28 Şubat’ta, demokrasi ile laiklik arasındaki ilişkiyi tuhaf bir paradoksla açıklamaya çalışmak da, bu türden toplum mühendisliklerini seyretmek de doğrusunu isterseniz pek de iyi olmamış, iyi sonuç vermemiştir.
Generallerin toplum mühendisliğine soyunmaları ülkeyi, aydınlarını, gazetecilerini “Proküst yatağı”na bağlayıp hizaya sokmaya çalışmalarının alkışlanacak bir yanı yoktur.
***
Sivil generallerin toplum mühendisliği de alkışlanacak bir iş değildir.
Üstelik generallere “Siz kendi işinize baksanıza” demek, “serbest piyasa demokrasisi”nde onları hizaya sokmak, uzun sürse de mümkün olabiliyor. Ama sivil “generallerle” uğraşmak “serbest piyasa demokrasisi”nde, teslim edelim daha zordur.
İsterseniz bir karşılaştırma yapabiliriz.
***
Zorbalığın zirvesine çıkan 12 Mart ve 12 Eylül askeri diktatörlüklerinde, faşist darbelerinde Türkiye’nin aydınları cesaretle savaştılar. Belki yenildiler, ama teslim olmamayı da başardılar. Yitirdikleri çoktur. Toplumu, aydınlanmayı ileri götürme yeteneğine sahip aydınlar, ağır yenilginin izlerini hâlâ taşıyorlar, bugünün ağır koşullarında elini taşın altına sokan da, sokağa çıkan da onlardır.
Şimdi yargılanan Batı Çalışma Grubu generallerinin, toplumu dizayn etmeye çalışırken karşılarına çıkan gazetecileri medya patronlarına baskı yaparak, komplo düzerek gazetelerinden kovdurmaya çalıştıkları artık herkesin bildiği bir gerçek. Bunda her zaman başarılı olamadıklarını, İlhan Selçuk gibi, Hikmet Çetinkaya gibi gazete yöneticilerinin generallerin bu türden isteklerini ellerinin tersiyle ittiklerini de biliyoruz. Ama kimi patronlar, iddialara göre, “içleri kan ağlayarak”, generallerin arzularına boyun eğmişlerdir.
***
Peki şimdi?
Şimdi karşı karşıya kaldığımız toplum mühendisliği el hak çok başarılıdır.
Yıllara yayılarak, en küçük bir detay, en küçük bir alan ihmal edilmeden, adım adım gerçekleştirilmektedir.
Yeni toplum mühendislerinin hışmına uğrayan gazetecilere, medya çalışanlarına, aydınlara gelince. Onlar artık üç beş kişi değildir. Yalnızca tutukevinde olanların sayısı yüzün üzerindedir. Kovulan, işini yitirenlerin niteliğini ve niceliğini anlatmaya ise galiba gerek yoktur. Patronların yine “içleri kan ağlayarak!” yazarları, çizerleri kapı önüne koyduklarını biliyoruz da, henüz tam kavrayamadığımız bir şey var.
Toplumun bir kesiminin desteğiyle zorbalığı ve planları zamana yayarak tüm toplumu dizayn etmek de kabul edilebilir bir şey değildir. Oy desteği, sivil toplum mühendisliğini meşru kılmaz. Çünkü demokrasi, serbest piyasanın, liderler sultasına eğilimli “temsili parlamenter sistemine” ve yarıdan bir fazlanın “her şeye kadir egemenliğine” sığmaz.
Eğer onu gerçekten istiyorsanız, üniformalı generallerle uğraşmakla yetinmeyecek, üniformasız “generallerle” de mücadele edeceksiniz.

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget