Siyasetçinin eli sanatın içinde - Hasan Pulur

Siyasetçinin aklı fikri sanattadır, kârını düşünür, hele bu kârdan hem kendisine düşen, hem de partisine düşen pay büyükse...
Yoksa işi gücü yok da Kars’a gidecek, “Yıkın şu rezaleti!” diyecek...
İki gün önce yazdık “Şehir Tiyatroları”nda da durum bu, kim neyi oynayacak, kim kimi oynayacak!
Eee, sanatçı, tiyatrocu bu, başıboş bırakmaya gelmez, ya davulcuya ya zurnacıya kaçarsa...
Hele bir de “muhafazakâr sanat” diye, Amerika’yı yeniden keşfetme hevesine takılmışlarsa.
* * *
Bizim gençliğimizde “belediye-konservatuar kavgası” vardı. Siyasetçinin gözü buradaydı.
Dr. Nevzat Atlığ’ın tanıklığından öğreniyoruz.
Konservatuvar Sanat Kurulu bir karar alır.
Mesut Cemil, Refik Fersan, Veli Kanık, Neşet Halil Özten, Şefik Gürmeriç, İzzettin Ökte ve Nevzat Atlığ’dan kurulu kurulda, “icra heyeti” kadrosunda bulunanlar içkili yerlerde çalışamayacaklardır.
İkisinden birisi, ya icra kurulu, ya içkili gazinolar...
İcra kurulundan üç kuruş ödenek, gazinolardan ise her gece yevmiye...
Hangisini tercih edersiniz?
Mesut Cemil, Refik Fersan, Veli Kanık dayanamayıp imzalarını geri alırlar, sonra?
* * *
Nevzat Atlığ anlatır:
“Karar İstanbul sanat muhitine bir bomba gibi düştü. Ve tabii hemen siyasi kulis faaliyetleri başladı. Sanat kurulumuz üzerinde çok büyük bir baskı uygulandı. Kararın açıklanmasından bir hafta sonrasıydı ki Mesut Cemil, Refik Fersan ve Veli Kanık baskılara dayanamayıp imzalarını geri aldılar. Biz dört kişi kaldık. Üç büyük ismin çekilmesine ve dolayısıyla oy birliğinin bozulmasına rağmen, oy çokluğunun devam etmesinden dolayı karar yürürlükte kaldı.
Bir süre daha konserlere devam ettim. Fakat ilişkileri kesilen sanatçılar sanatın tamamen dışından ve uzağında olarak, bazı siyasi temaslarla 1954 yılında icra heyetine gülüş çağırış geri döndüler ve sandalyelerine oturdular. Çünkü dönemin Demokrat Parti il başkanı ve aynı zamanda Şehir Meclisi’nin başkanı olan Necmi Ateş, mecliste çoğunluğun bulunmadığı bir toplantıda aksine bir karar aldırdı ve bu karar Fahrettin Kerim tarafından uygulamaya konuldu. Bunun üzerine Sadi Işılay, İzzettin Ökte ve ben istifa ettik.
Benim yapmak istediğim, mümkün olduğu kadar konservatuarın yetiştirdiği genç elemanları İcra Heyeti’ne yerleştirmek, kurmak istediğim koronun başlangıcını oluşturmaktı. Bana kimse git demedi. Ama prensiplerimden taviz vermemek için istifa etmem gerekiyordu; ettim.”(*)
* * *
Unutanlar olabilir, Fahrettin Kerim’in konservatuarla ilgisi ne diyebilirler?
Evet Fahrettin Kerim Gökay “vali” idi ama “belediye başkanı” da oydu. Konservatuar belediyeye bağlıydı.
* * *
Böyle bir şenlik olacak da “Türk matbuatı” bundan geri kalacak, hiç olur mu?
Bir tarafta “demokratlar” karşılarında “halkçılar...”
Refi Cevat Ulunay konservatuarı bırakıp giden Nevzat Atlığ ve arkadaşlarına aba altından sopa gösteriyordu:
“-Güle güle gidin! Pişman olup dönerseniz pek ayıp olur!”
Bedii Faik “Dünya” gazetesinde “Bir Damla” köşesinden cevap veriyordu, köşenin adı “Bir Damla”ydı ama ağırlığı bir ton.
Bedii Faik’in ince esprisini anlamamış olabilirsiniz...
Ulunay, Kurtuluş Savaşı’na karşı çıktığı için “Yüzelliliklerle sürgüne gönderilen” yazarlardan biriydi.
Çok sonra aftan yararlanıp dönmüştü.
—————————————
(*) Tanıklarıyla Türkiye’de Musikinin Yakın Tarihi, Nevzat Atlığ’ın tanıklığında / 21. Asır Yayınevi

Yorum Gönder

[blogger][facebook][disqus]

Kemalın Askeri

İletişim Formu

Ad

E-posta *

Mesaj *

Javascript DisablePlease Enable Javascript To See All Widget