Bazı yerler vardır, bazı köşeler vardır, bazı binalar vardır, hatta bu binaların odaları vardır, insanı alır elli, atmış yıl öncesine götürür.
Tabii insanlar da...
Orası öyle bir yerdir ki, sizden başka kimseyi ilgilendirmez, duygulandırmaz; anlatırsınız, dinleyen yüzünüze bakar “ne var bunda?” diye.
Doğru size göre bir şey yoktur ama, bir de anlatanın hatırladıklarına bakın...
* * *
Geçen gün öyle bir olay yaşadık, bizi kaç yıl öncesine götürdü, belleğimizde yer eden o olaya ve rahmetli Orhan Duru ’ya...
* * *
Orhan Duru İstanbulluydu ama Ankaralı sayılırdı, orada okumuş çalışmış, hikâyeler yayımlamış, isim yapmıştı, üslubunda daima mizah vardı, Aziz Nesin, onun üslubunu çok beğenirdi.
Orhan Duru yıllar sonra İstanbul’a döndü, artık Cihangirli olmuştu, Beşiktaş anılarımızdaydı, Amerika’ya göç eden Vahit Akalın da...
* * *
Orhan Duru’yla her cumartesi sabah telefonlaşırdık, “good morning” diye açardı telefonunu, biz de “good morning” , sonuna “sör” ekleyerek...
Programı hemen hemen hiç aksatmazdı, 12 matinesine sinema...
* * *
Avrupa filmlerini tercih ederdik, Fransız, İtalyan...
“Alkazar” sineması yeni baştan donatılmıştı, eski “Alkazar” değişmişti, bir zamanların “Zoro” filmleri burada seyredilirdi:
“Zoro’nun Kamçısı”, “Zoro’nun İntikamı” gibi...
* * *
Dedik ya “Alkazar” artık o Alkazar değildi...
Kapıda buluştuk, bilet almak için gişeye yöneldik, aldık, içeri girdik birer çay içtik, gong vurdu filme girdik...
* * *
Otururken fırladık.
Cüzdan yoktu, para önemli de, bütün kartlar da gitmişti.
Merdivenleri deli gibi üçer beşer atlayarak koştuk, şimdiki gibi değiliz, kimi görsek soracağız, tabir caizse “deli dana”lar gibi dolanıyoruz. Bir ses duyduk, döndük, gişedeki hanım kalemiyle cama vuruyor bizi işaret ediyor:
“Cüzdanınız burada!”
* * *
Gişe açık olsa içeri dalıp boynuna sarılacağız.
Bin teşekkür, cüzdanı aldık, Orhan Duru meraklandı:
“-Nereye?”
“-Gel benimle!”
Sinemanın yanında bir dükkân var, deri kemer, cüzdan satıyor:
“-Bir kadın cüzdanı istiyorum!”
O güne kadar kadın cüzdanı almamışız ki:
“-Onu siz bileceksiniz, en güzelini ve en değerlisini seçin.”
Tezgâhtar eski toprak, göz kırpıyor, kim bilir ne sanıyor, neyse cüzdanı aldık, güzel bir hediye paketi yaptırdık, gişeye koştuk, kadıncağız şaşırdı, uzattık:
“-Cüzdanınızı düşürmüşsünüz bulduk.”
Kaçtık içeriye, film başlamak üzere.
Orhan Duru soruyor:
“-Nedir, ne oluyor?”
“-Dur şu filmi bitirelim de!”
* * *
Ne kadar sıradan bir olay değil mi?
Onu siz bir de bize sorun, yaşayana sorun...
Peki bu olayı neden hatırladık?
* * *
Geçen gün bir yakınımız hem kendi hem de bizim nüfus kâğıtlarını düşürüp kaybetmiş, işlek bir caddede, kime soracak?
Sağa sola bakarken eczacının çırağı görmüş:
“-Kimliklerinizi mi arıyorsunuz?”
“-Evet nerede?”
“-Ben buldum büfeye teslim ettim!”
Şimdi o köşe, o eczacı çırağı ve büfe unutulur mu?
Size göre ne kadar sıradan bir olay değil mi?
Yorum Gönder