Bildiğiniz gibi Şehir Tiyatroları yönetmeliğinin “Tiyatro Yönetimi’ne ve hiç kimseye haber vermeden” değiştirilmesi ve oynanacak oyunların seçiminin yönetimden alınarak ‘bürokrat ağırlıklı’ bir kurula verilmesi büyük bir tartışma yaratmış, olaya sadece yönetim değil, sanatçılar da tepki göstermişti. Dün de arasında hepinizin iyi tanıdığı isimlerin bulunduğu yüzlerce sanatçı “bu kararı protesto için” Beyoğlu’nda toplandı ve İSTİSAN (İstanbul Şehir Tiyatroları Sanatçıları Derneği) tarafından bu konuda bir basın açıklaması yapıldı.
Bu durum bana; başında da Adalet Bakanı ile Müsteşarı’nın bulunduğu Hakim ve Savcılar Yüksek Kurulu’na referandumdan sonra çok sayıda Adalet Bakanlığı bürokratının alınmasını, böylece “tarafsızlığı” hakkında güvenin kaybolmasını hatırlatıyor. Veya “eğitim yasasının alel acele, eğitimcilerin tartışmasına bile vakit kalmadan değiştirilmesi”ni.. Burada da tepkilerin nedeni aynı; konu tartışılmadan bu acele niye? Ve mevcut durumda ne yanlış var ki tepeden inme bu değişiklik yapılıyor?
PALA VE İSEN..
Kenan Işık’tan önce İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş’ın danışmanı olan İskender Pala nedense kendi döneminde aklına gelmeyen “müstehcen oyunlar oynanıyor” benzeri bir iddiayla ortaya çıktı, arkasından Cumhurbaşkanlığı Genel Sekreteri Mustafa İsen mevcut göreviyle son derece ilgisiz bir açıklama yaparak onun iddiasına vurgu yaptı ve “muhafazakar sanat, muhafazakar estetik oluşturmalıyız” dedi.
Ve bir sabah baktık ki “Şehir Tiyatroları Yönetmeliği” değişivermiş. Belediye Başkan Danışmanı Kenan Işık da bunun üzerine istifa etmiş. Bu istifanın “onun da görüşü alınmadan yapılan değişiklik” nedeniyle olduğu biliniyor ama kendisi bir açıklama yapmadı.
DANIŞMAN İŞE NEDEN ALINIR?
Başkan Kadir Topbaş ise kendisine sorulan sorulara şöyle cevap vermiş; “Kenan Işık’ın haklı olduğu bir taraf var. Yönetmelik hazırlandığı sırada kendisinden bilgi alınmadığını ileri sürdü ki ben de bunu duyunca rahatsız oldum. Başkan Danışmanı olarak kendisine müracaat edilmeliydi. Ama zaten başından itibaren kendisi de bu yönetmeliğin değişmesi gerektiğini israrla söylemişti(...) Bu Genel Sanat Yönetmeni’nin değil, grubun belirleyeceği oyunların oynatılması konusunda bir çalışmadır.”
Tamam, güzel de burada hala hiç anlaşılmayan noktalar var. Mesela Belediye’ye bağlı bu kadar önemli bir “sanat” kuruluşuyla ilgili, bu kadar önemli bir konuda, Kadir Topbaş’ın görüşü alınmadan, danışmanına da görüşü sorulmayacağı ona bildirilmeden karar alınabilir mi? Ayrıca.. Başkan’ın “sanatçı” danışmanına danışmadan karar alınabiliyorsa o danışman “neyi danışmak üzere” işe alınmıştır?
ZATEN KURUL BELİRLİYOR
İkincisi; oynanacak oyunlara genel sanat yönetmenleri Başkan Topbaş’ın söylediği gibi “yalnız başlarına” karar vermiyor, zaten kararı birlikte verdikleri bir “repertuar kurulu” var. Üçüncüsü; Acaba Kenan Işık “yönetmeliğin değişmesi gerektiğini” söylerken “oyun seçimi bu konuda eğitim almış ve deneyimli kişilerden alınıp bu işten anlamayan bürokratlara verilmeli” mi demek istiyordu, yoksa başka konuları mı kastetmekteydi ?
Bu tartışmaların artık hiçbir yararı yok aslında, istenen her değişiklik mutlaka ve kolayca yapılıyor, arkasından 2-3 gün konuşulup unutuluyor. Düşünün bakın, yazımın başında “hatırladığım diğer konular”a da aynı şey olmadı mı? Toplum böyle tepeden inme, baskın türü değişikliklere “toplu tepki” vermedikçe, hemen unutup yola devam ettikçe hiçbir protestodan sonuç alınmayacağına inanıyorum. Aynı yöntemlerle her değişiklik “tartışılmadan, uzman görüşleri de alınmadan” yapılabilecektir.. Maalesef!
*****
İki duyarlı sanatçı!
İyi ki böyle duyarlı sanatçılara sahibiz, onlarla ne kadar gurur duysak azdır.. Yıllardır başarılı “stand up”larını, reklamlarını izlediğimiz Seyfi Dursunoğlu o tatlı-sert görüntüsünün altında ne kadar duyarlı bir vatandaş olduğunu göstererek “40 yıllık birikimim” dediği “15 milyon TL’yi” ülkenin eğitim konusunda en etkin sivil toplum kuruluşu olan (bu nedenle de teşekkür yerine suçlama ve her tür iftira ile karşılaşan) Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği’ne bağışlamış.
O da “yılların emeğiyle kazandığı” bu büyük parayı harcamayı, katlar, yatlar almayı bilirdi ama yapmamış, ülkesinin çocuklarına, gençlerine yarar sağlamayı tercih etmiş. Ayakta alkışlanacak kararı kutlanmayı hak ediyor. Bravo Huysuz Virjin!
SANA DA HELAL OLSUN!
İkinci sanatçı, Antalya Ödül Töreni’nde “En İyi Drama Yönetmeni” ödülünü alan Yıldız Hülya Bilban.. Yaptığı konuşmada şunları söylemiş; “Önümüz 23 Nisan.. Pozantı Cezaevi’nde tecavüze uğrayan çocukların bayramı kutlu olsun.. Ailesi tarafından şiddete uğrayan, tecavüze uğrayan, erken yaşta evlendirilen bütün çocukların 23 Nisan’ı kutlu olsun”..
Gözlerim yaşararak okudum, çünkü tabii ki o “ahlaksız yaratıklar tarafından mağdur edilen, hayatı mahvedilen yavrucuklar”ın 23 Nisan’ı aslında kutlu filan olmayacaktı, olmadı da.. Hiçbir bayram da artık “bayram” olmayacak, “kutlu” olmayacak onlara.. Ama bu; bırakın sanat yeteneğini, “sadece yaptığı konuşmayla bile müthiş” kadın yönetmen unutulmaması, unutturulmaması gereken en önemli soruna parmak basmış. Ve üstelik bunu yaparken “bakanların bile tüm uyarılara rağmen anmadığı, ilgilenmediği” bir konuyu; “aile içi çocuk tecavüzü”nü unutmamış.
Sanatçılar, kadınlar ve tüm toplum için bir gurur kaynağıdır Yıldız Hülya Bilban.. Keşke onlar gibi “sorunu sorun edinen” insanlar bakan olsaydı!
*****
Suriye tamam da ya Sudan?
Suriye’de Esad’ın kendi vatandaşlarını öldürmesi (ABD’nin de iteklemesiyle) bizi neredeyse savaşın eşiğine getirdi. O kadar çok angaje olduk ki adamın “siz bizim içişlerimize karışırsanız ben de PKK’ya yardım ederim” demesi, geçmişte de Suriye’nin bunu yapmış olmasına rağmen bizi uyarmaya yetmiyor. Bu büyük tehlikenin yanında “Suriye ile bir savaşa dahil olduğumuz takdirde Türkiye için de ‘bölünmeye gidecek gelişmelerin’ ortaya çıkacağını” birçok uzman söylüyor. Suriye’ye savurduğumuz tehditler için neden olarak “vatandaşlarının öldürülmesi” gösterildiğine göre (ki elbette bundan herkes üzüntü duyar) Sudan Devlet Başkanı Beşir’in emriyle Güney Sudan’da 1000’den fazla insanın öldürülmesine neden bu kadar kayıtsızız?
Sırf “petrolü ele geçirmek uğruna” katliam yapan Ömer El Beşir’le neden sıkı fıkı dost görüntüsü çiziyor, diğer ülkelerin “kanlı diktatör” olarak gördüğü ve hakkında tutuklama kararı olan bu adama Türkiye’de “saygın devlet başkanı” muamelesi yapıyoruz?
Bu çelişkilerle dış politikayı anlamak da mümkün değil.
Yorum Gönder